Abdullah Oğlu Muhammed Mehdî
Aleyhisselam

Dini tahrif olmamış her insandan başka, akıllı herkes bilir ki Şia’nın iddia ettiği Mehdî mevcut değildir! Tarihte öyle bir şahıs doğmamıştır! İslam ümmeti, Şia’nın bu sapık Mehdî inancından dolayı birçok belalara maruz kalmıştır! Onlar kendileri için uydurdukları imamlarına iman etmeyi, onlar hakkında uydurdukları Yunan ve Fars mitolojisine benzer efsanelere iman etmeyi imanın şartlarını tamamlayan bir şart saymışlardır.

Ehl-i Sünnet’in inancına göre Mehdî, bir kadının dünyaya getirdiği, erkeklerin yetiştirdiği bir şahıstır. Şia’nın iddia ettiği gibi mağaralarda değil insanlar arasında hayat süren, normal bir insandır. Şia, kendi Mehdî’sinin çıkacağı zamanı da bilmemektedir. Ben onların vehmettikleri Mehdî’nin hiç çıkmayacağını onlara müjdelerim.

Mehdî, Müslümanlar arasında adaleti ayakta tutan halifelerden bir halifedir. Abdullah oğlu Muhammed Mehdî’yi diğer yol gösteren halifelerden ayıran özellik; İsa (Aleyhisselam) ile karşılaşması ve İsa (Aleyhisselam)’ın onun arkasında namaz kılmasıdır. Allah, onu bir gecede halife olmaya uygun hale getirir. Mehdî, yeryüzünü zulüm ve zulmetin kapladığı gibi adalet ve doğrulukla doldurur. İstanbul’un ikinci fethi, belki de Roma’nın fethi onun komutasında gerçekleşecektir.

Nebilik Yolu Üzere Hilafet

Huzeyfe (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Sizin aranızda Allah’ın dilediği müddetçe Nebilik kalır. Sonra Allah onu kaldırmayı dilediği vakit kaldırır. Sonra Allah’ın dilediği müddetçe Nebilik yolu üzere hilafet olur. Allah onu kaldırmayı dilediği vakit kaldırır. Sonra Allah’ın dilediği müddetçe sıkıcı bir hükümdarlık olur. Allah onu kaldırmayı dilediği vakit kaldırır. Sonra Allah’ın dilediği müddetçe zorba bir krallık olur. Allah onu da kaldırmayı dilediği vakit kaldırır. Sonra tekrar Nebilik yolu üzere hilafet gelir.”

Ahmed bin Hanbel Müsned 18434

Burada bu hadisi zikretmemizdeki maksat, Abdullah oğlu Muhammed Mehdî’nin, Nebilik yolu üzere olan ikinci hilafet devri halifelerinden olmasıdır. Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bu ümmetin tarih sayfalarını şu kısımlara ayırıyor:

1) Nebilik yönetimi merhalesi, bu merhale Allah Rasulü (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in hayatı dönemidir.

2) Nebilik yolu üzere hilafet yönetimi merhalesi, bu da raşid halifelerin yönetimi devridir. Ebu Bekir (Radiyallahu Anh)’ın halife seçilmesinden Ali bin Ebi Talib (Radiyallahu Anh)’ın şehid edilmesine kadar geçen dönemdir. Bazı âlimler Hasan bin Ali (Radiyallahu Anhuma)’nın emîrliğini de buna dahil etmişlerdir. Bu şekilde hadiste vurgulandığı gibi hilafet otuz yıl sürmüş ve sonra hükümdarlık başlamıştır.

3) Baskıcı hükümdarlık yönetimi merhalesi, bu hâkimiyet diğer hâkimiyete göre zalimlik derecesine ulaşmasa da içerisinde zulüm bulunan bir yönetimdir. Bu yönetim, Hasan (Radiyallahu Anh)’ın emîrliğinden sonraki Emeviler, Abbasiler, Memlukîler, Osmanlılar ve diğerlerinden ta ki yirminci asrın başlarında Osmanlı Devleti’nin yıkılışına kadar olan dönemdir.

Bu yönetim, bu zaman sürecinde tarih dönemlerinin tamamında İslam âlemi üzerinde birbirini takip eden her devlete şamildir. Ancak yönetimi raşid halifelerin yönetimine benzeyen Abdullah bin Zübeyr ve Ömer bin Abdulaziz gibi insanlar bu hükümden istisna edilir. Onlar Kureyş’ten bu ümmetin idare işini üstlenenlerden sayılmışlardır.

4) Zorba krallık yönetimi merhalesi: Osmanlı devletinin düşmesinden şu anda ki asrımıza kadar devam eden dönemdir. Allah (Azze ve Celle)’den fazlı ve ihsanıyla bu dönemi bitirmesini diliyoruz.

Bu zorbalık; İslam âleminde hükümran olan her yönetim şeklini kapsar. İster krallık olsun, ister sultanlık olsun, ister particilik olsun! Bu zorbalık, birinci dünya savaşından sonra olduğu gibi kâfirlerin Müslümanlar üzerine yönetici olması gibi de olabilir…

Ya da cumhuriyet, demokrasi veya Allah’ın hakkı olan hâkimiyet ve kanun koymada O’nunla çekişen başka bir yönetim şekli de olabilir, bunların hepsi aynıdır…

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), İslam ümmetinin geçireceği bu devirleri zikrederken onları yönetim şekline göre sınıflandırmıştır. Onlar; Nübüvvet yolu üzere olan yönetim, içerisinde zulüm olan yönetim, şu anda olduğu gibi zorbacı yönetim şekilleridir.

5) Nebilik yolu üzere hilafet yönetimi merhalesi; Elbette bu merhale için çalışmak, hazırlık, Allah’ın yolunda kurban vermek, ilmi yaymak, Kur’an’a, sünnete, selefin yoluna uymak gerekir. Hiç şüphe yok ki bu ümmetin ilkleri ne ile salih kimseler oldularsa sonları da aynı şeyle salih kimseler olacaklardır.

Din, Mekke’de tebliğe başlanıldığında oranın efendileri, köleleri, güçlüleri, zayıfları, kadınları, küçükleri arasında garipti ve o, garip hale tekrar dönecektir.

Günümüzde nübüvvet yolu üzere yönetim merhalesinin başlangıcı, bu dini taşıyan gariplerdir. Onlar bu dini öğrenmekle, idrakle ve tatbikle taşıyacaklar. Bu din uğruna en şiddetli bela ve musibetlere tahammül gösterecekler. Onlar Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in:

“Benim sünnetime ve yol gösterici raşid halifelerin sünnetlerine uyun! Onlara azı dişlerinizle yapışın! İşlerin sonradan uydurulanlarından sakının! Her sonradan uydurulan şey bid’attır. Her bid’at dalalettir. Her dalalet ateştedir!”

Vasiyeti üzere sebat gösterirler. Bu garipler, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in sünnetinden insanların ifsat ettiği şeyleri düzeltirler. Onlar, düşmanlarına ve kendilerine muhalefet edenlere üstün olarak Allah’ın yolunda savaşırlar. Onları terk eden ve yardımsız bırakan onlara zarar veremez! Allah’ın emri gelinceye kadar onlar bu durumda devam ederler.

Allah-u Teâlâ’dan bizi en şerefli Nebi’nin yolunda, ashabının yolunda ve din gününe kadar onlara güzellikle uyanların yolunda sabit kılmasını dileriz.

Mehdî ve Mehdî Olmasının Alameti

Sünen kitaplarındaki Mehdî hadisleri, insanlar arasına yaygın olmakla birlikte zayıf olanı, sahih veya hasen olanı da vardır. Bizim bu bahisteki dayanağımız, hadis âlimlerinin belirttiği sahih ve hasen kısmından olan hadislerdir.

Ümmü Seleme (Radiyallahu Anha) şöyle dedi:

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Mehdî, kızım Fatıma’nın soyundan ve benim Ehl-i Beytimdendir.”

Ebu Davud 4284

Abdullah ibni Mesud (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Dünyada sadece bir gün kalsa, Allah o günü uzatır. Nihayet o gün benim Ehl-i Beytimden adı adıma, babasının adı babamın adına uyan bir adamı gönderir. O adam, yeryüzünü, zulüm ve haksızlıkla dolduğu gibi adalet ve doğrulukla doldurur.”

Ebu Davud 4282

Ali (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Zamandan sadece bir gün kalsa da, Allah, Ehl-i Beytimden bir adamı gönderir. Yeryüzü zulümle dolduğu gibi o da adaletle doldurur.”

Ebu Davud 4283

Abdullah ibni Mesud (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Ehl-i Beytimden ismi ismime uyan bir adam hükümran olmadan dünya gitmez, o, yok olmaz!”

İbni Hibban 6824

O halde Mehdî, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in Ehl-i Beytindendir. Adı Muhammed bin Abdullah’tır. Ali (Radiyallahu Anh)’ın oğullarından Hasan’ın mı? Yoksa Hüseyin’in mi? soyundan geldiği bilinmemektedir! Bu konudaki rivayetler sahih değildir!

İbni Teymiyye (Rahmetullahi Aleyh), bu konudaki Ali (Radiyallahu Anh)’dan gelen bir esere dayanarak Mehdî’nin Hasan (Radiyallahu Anh)’ın soyundan geldiği görüşünü tercih etmiştir. Ancak allâme muhaddis Muhammed Nâsıruddin el-Albânî (Rahmetullahi Aleyh), bu eserin zayıf olduğunu belirtmiştir!

Mişkatu’l-Mesabih 5462

Mehdî Aleyhisselam’ın Yaratılış Vasıfları ve Halifeliğinin Süresi

Mehdî’nin yaratılış vasıflarına gelince, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bunu şöyle bildirmiştir:

“Mehdî bendendir. Alnı geniş, burnu ince uzun, ortası biraz yüksekçedir. Yedi sene hükmeder. Yeryüzü zulüm ve zulmetle dolduğu gibi o da adalet ve doğrulukla doldurur.”

Ebu Davud 4285

Yönetim süresi, geçen hadiste belirtilmiştir. Ancak başka bir hadiste, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in şöyle buyurduğu bildirilmiştir:

“Siz yeryüzünü zulüm ve haksızlıkla dolduracaksınız! Yeryüzü zulüm ve haksızlıkla dolduktan sonra Allah, benden ismi benim ismim, babasının ismi babamın ismine uygun olan bir adamı gönderir. O adam yeryüzünü adalet ve doğrulukla doldurur. Sizin aranızda yedi ya da sekiz çok çok dokuz yıl kalır!”

Taberani Mucemu’l-Evsad 8321, Albânî Silsiletu’l-Ehâdîsi’s-Sahîha 1529

Mehdî’nin arkasında İsa (Aleyhisselam) namaz kılacaktır. Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“İmamınız sizden olduğu halde İsa sizin aranıza indiği vakit haliniz nice olur?”

Yine Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Bizden birinin arkasında İsa namaz kılacaktır!”

Müslim 155/245

Cabir bin Abdullah (Radiyallahu Anhuma) şöyle dedi:

Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Ümmetimden bir taife kıyamet gününe kadar hak üzere savaşarak (cihad ederek) muzaffer olmakta devam edecektir. Nihayet Meryem oğlu İsa aleyhisselam (yeryüzüne) iner ve Müslümanların emiri (Mehdi aleyhisselam) ona:

−Gel bize namaz kıldır, der.

Bunun üzerine İsa aleyhisselam:

−Hayır, Allah’ın bu ümmete bir ikramı olarak sizin bir kısmınız diğerleriniz üzerine emirlersiniz, buyurur.”

Ahmed bin Hanbel Müsned 14726, 15129, Müslim 1923/173, Ebu Davud 2484, Hâkim 4/480, Albânî Silsiletu’l-Ehâdîsi’s-Sahîha 1959

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in buyurduğu ile kastedilen Mehdî (Aleyhisselam)’dır.

Başka bir rivayette de Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Ümmetimin ahir vaktinde bir halife olacak. Taksim ederken malı saymayacak, avuç avuç saçacak.”

Müslim 2913/67

Diğer bir rivayette Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:

“Sizin halifelerinizden bir halife malı saymayacak, avuç avuç saçacak.”

Müslim 2914/67

Bu hadis başka bir şeye delalet etse de, Mehdî (Aleyhisselam)’ın zamanında fetihlerin ve ganimetlerin çok olacağına, Müslümanlar ile düşmanları arasında çok savaşlar olacağına da işaret eder.

Mehdî Aleyhisselam’ın İlk Ortaya Çıkması

Mehdî (Aleyhisselam)’ın ortaya çıkmasının başlangıcı, ümmete komutan olmaya hazırlanması ve bu iş için uygun olmasıyla başlar. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyuruyor:

“Mehdî bizden, Ehl-i Beyttendir. Allah onu bir gece salih kılar.”

İbni Mace 4085

Yani Allah onu İslam ümmetine komutanlık yapmaya uygun hale getirir. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) onu:

“Onların imamı salih bir adamdır’”ifadesiyle salih olmakla sıfatlamıştır.

Mehdî (Aleyhisselam)’ın varlığı ve kişiliği o zamanın idarecilerine belli olur. Bundan sonra Mehdî (Aleyhisselam) bir takım insanlarla beraber Beytullah’a sığınmak için Mekke’ye kaçar. Onların ne hazırlığı, ne sayıca çokluğu ne de kuvvetleri vardır. Onların arkasından onları öldürmek ve onlardan kurtulmak için bir ordu gönderilir. Bunun delili, Ümmü Seleme (Radiyallahu Anha)’dan rivayet edilen şu hadistir:

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Bir kimse Kâbe’ye sığınır. Müteakiben ona bir ordu gönderilir. Bu ordu, Beyda mevkiine geldiği vakit toptan yere batırılır!”

Ben:

−Ya Rasulallah! Onların yaptıklarını kerih gören ne olacak? diye sordum.

Bunun üzerine Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

−“O da onlarla beraber yere batırılır! Ancak o, kıyamet günü niyeti üzerine diriltilir!”

Müslim 2882

Hafsa (Radiyallahu Anha) şöyle dedi:

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Mehdî’ye karşı savaşmak için bir ordu Kâbe’ye yönelecektir! Nihayet onlar Beyda mevkiine geldikleri vakit orta kısımları yere batırılır. Önde gidenler arkadakilere nida ederler, sonra hepsi yere batırılır. Artık kaçıp da onlardan haber verecek olandan başka kimse kurtulamaz!”

Müslim 2883

Yusuf bin Mahik (Radiyallahu Anh)’ın rivayetinde, hadis, şu lafızla nakledilmiştir:

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Şu Kâbe’ye kendilerini himaye edecek kimseleri, kendilerini koruyacak nüfus sayıları, harp hazırlık ve malzemeleri olmayan bir kavim sığınacaktır! Onlara karşı bir ordu gönderilir. Onlar Beyda mevkiine geldikleri vakit yere batırılırlar!”

Yusuf bin Mahik (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

O günlerde Şam ordusu Mekke’ye doğru yürümekteydi.

Abdullah bin Safvan şöyle dedi:

−“Dikkat edin, Allah’a yemin ediyorum, Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in haber verdiği ordu bu ordu değildir!”

Müslim 2883

Abdullah bin Zübeyir (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

Aişe validemiz (Radiyallahu Anha) şöyle anlatıyor:

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) uyurken irkilip sıçradı.

Biz:

−Ya Rasulallah! Hiç yapmadığın bir şeyi uykunda yaptın, dedik.

Bunun üzerine şöyle buyurdu:

−“Hayret! Ümmetimden bir takım insanlar Kâbe’ye sığınmış, Kureyş’ten bir adam için Kâbe’ye yöneliyorlar. Onlar Beyda mevkiine geldiklerinde yere batırıldılar!”

Biz:

−Ya Rasulallah! Muhakkak yol birçok insanı bir araya toplayabilir, dedik.

Bunun üzerine Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

−“Evet, onların arasında bilerek gelenler, zorlanarak getirilenler ve onlardan olmayan diğer yolcular da vardır. Bunların hepsi tek yerde helak olurlar. Değişik yerlerden çıkarılırlar. Allah, onları niyetlerine göre diriltir.”

Müslim 2884

Bu ordu, Mehdî (Aleyhisselam)’ın arkasından, ondan ve onun yanında bulunan mü’minlerden kurtulmak için gönderilen ordudur. Mehdî (Aleyhisselam) ve beraberindeki mü’minler Kâbe’ye mülteci olarak sığınırlar. Bu ordu, Beyda mevkiinde toptan yere batırılırlar. Bu, Medine civarındaki Beyda mevkiidir. Burası Zulhuleyfe’nin arkasındaki bölgedir. Mekke cihetindeki tepeliklerdir. Yani kurak arazidir.

Ümmü Seleme (Radiyallahu Anha) şöyle dedi:

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Ümmetimden bir taife yere batırılır! Onlar bir adama gönderilirler. O adam Mekke’ye gelir. Allah o kimseyi onlardan korur ve onlar yere batırılırlar! Onların helak olma yerleri aynı, çıkış yerleri değişiktir. Onlardan zorlanıp da istemeyerek gelen vardır.”

Albânî Silsiletu’l-Ehâdîsi’s-Sahîha 1926

Ka’ka bin Ebi Hadred Eslemi’nin hanımı şöyle demiştir:

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’i minber üzerinde işittim şöyle buyuruyordu:

“Ey insanlar! Yakınlarda yere batırılmış bir ordu duyarsanız, kıyametin gölgesi düşmüştür!”

Albânî Silsiletu’l-Ehâdîsi’s-Sahîha 1355

Beyda mevkiinde yere batırılma olayından sonra Mehdî (Aleyhisselam)’a Müslümanların halifesi olarak biat edilir. Mehdî (Aleyhisselam), Müslümanlarla beraber Allah’ın yolunda cihad eder. Nebilik yolu üzere hilafet olur. İsa (Aleyhisselam) ininceye kadar Müslümanlarla düşmanları arasında savaş olur.

Rumlarla Yapılan Savaş ve İstanbul’un Fethi

Mehdî (Aleyhisselam)’ın döneminde Konstantiniye (İstanbul) ikinci defa fethedilir. Bu olay, Deccal’in çıkmasından ve İsa (Aleyhisselam)’ın inişinden öncedir.

Yuseyr bin Cabir şöyle naklediyor:

“Kûfe’de kırmızı bir rüzgâr esmişti. Derken ‘Ey Abdullah ibni Mesud! Kıyamet saati geldi’ demekten başka bir konuşma ve hali olmayan bir adam çıkageldi. Abdullah ibni Mesud (Radiyallahu Anh) dayanmakta iken doğruldu, oturdu ve:

−Miras taksim olunmaz hale gelmedikçe ve ganimetle sevinilmedikçe kıyamet kopmaz! dedi. Sonra Abdullah ibni Mesud (Radiyallahu Anh):

−Şu taraftan diyerek Şam tarafını gösterdi. Sonra Abdullah ibni Mesud (Radiyallahu Anhu) şöyle devam etti:

−Müslümanlar aleyhine bir düşman toplanır, dedi. Ben:

−Yani Rumlar mı? diye sordum. Abdullah ibni Mesud (Radiyallahu Anh):

−Evet, dedi. Sonra Abdullah ibni Mesud (Radiyallahu Anh) devamla:

−İşte bu savaş sırasında şiddetli bir saldırı olur. Müslümanlar ölüme şartlanmış, ancak galibiyetle dönen öncü birliklerini ileri sürerler. Bunlar gece girip de savaşamayacakları ana kadar düşmanla savaşırlar. Neticede Müslümanlar da düşman da döner. İki ordudan hiçbiri galip değildir. Öncü birlikler yok olup gitmişlerdir. Sonra Müslümanlar yine en öne ölüme şartlanmış ancak galibiyetle dönen öncü birliklerini çıkarırlar. Aralarına, gece girip de çarpışmaya mani olana kadar bunlar da savaşırlar. Gece basınca İslam ordusu da düşman ordusu da geri çekilirler.

Her iki tarafın da öncü birlikleri yok olup gittikleri halde iki ordudan hiçbiri galip değildir. Sonra Müslümanlar yine ölüm kalım harbi yapacak ancak galibiyetle dönecek öncü birliğini çıkarır. Ordular akşama kadar harp ederler. Akşam olunca İslam ordusu ile düşman ordusu geri çekilirler. Öncü birlikleri yok olup gittiği halde iki taraftan hiçbiri galip değildir. Artık dördüncü gün olunca İslam ordusundan kalanları hücum ederler. Bunun üzerine Allah-u Teâlâ hezimeti düşman üzerine yazar.

Öyle muazzam bir savaş olur ki benzeri görülmemiştir. Bir kuş onların yanından uçsa, bir türlü onları geride bırakamaz. Nihayet ölü olarak yere düşer. Bir baba, yüz fert olan oğullarını harbe gönderir, nihayet onlardan sadece bir kişinin sağ kaldığını görür. Artık hangi ganimete sevinilsin, hangi miras taksim edilsin?

Onlar bu durumdayken daha büyük bir kötülük çıktığını duyarlar. Birisi onlara gelip; Deccal’in onların zürriyetleri içinde çıktığını, onlara halef olduğunu ilan eder. Bunun üzerine İslam orduları, ellerindeki ganimetleri bırakırlar ve vatanlarına dönerler. On kişilik süvari grubunu öncü olarak gönderirler.

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:

“Ben o süvarilerin isimlerini, babalarının isimlerini ve atlarının renklerini de bilmekteyim. Onlar, o zaman yeryüzündeki süvarilerin en hayırlılarıdır yahut en hayırlılarındandır.”

Müslim 2899

Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Rumlar, A’mak yahut Dabık’a inmedikçe kıyamet kopmaz! Onların karşısına Medine’den, o gün, yeryüzü ahalisinin en hayırlılarından bir ordu çıkar. Rumlar:

−Bizimle bizden esir alanların arasını boşaltın da onlarla savaşalım, derler. Müslümanlar:

−Hayır, Allah’a yemin olsun ki sizinle kardeşlerimizin arasını asla boşaltmayız, derler. Onlarla savaşırlar. Müslümanların üçte biri hezimete uğrar, Allah onların tevbesini asla kabul etmez. Üçte biri öldürülür, onlar Allah katında şehitlerin en faziletlileridir. Üçte biri de fethe devam eder ki onlar asla fitneye düşmezler. İstanbul’u fethederler. Onlar kılıçlarını zeytin ağacına asmış bir halde ganimetleri taksim ederken şeytan onların arasında sayha eder:

−Deccal ailelerinizin arasında çıkıp size halef olmuştur! der. Bu haber yalan olduğu halde onlar çıkarlar. Şam’a geldiklerinde Deccal zuhur eder. Onlar savaşa hazırlanıp safları düzeltirken namaza kamet yapılır.

Meryem oğlu İsa iner. Müslüman cemaate önderlik eder, hükmeder. Allah’ın düşmanı, onu gördüğü vakit tuzun suda erimesi gibi erir. Eğer İsa onu bıraksaydı kendi kendine helak olup gidene kadar eriyecekti. Lakin Allah Azze ve Celle onu İsa’nın eliyle öldürür de mızrağındaki kanı Müslümanlara gösterir.”

Müslim 2897

Bu hadiste geçen “İsa onlara önderlik eder, hükmeder” lafzı; Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh)’ın söylediği gibi ‘Rabbinizin Kitabı, Nebinizin Sünneti ile hükmeder’ manasınadır. Fakat Müslümanlar sarı ırk Rumlarla savaşmadan önce aralarında bir barış olur. Sonra Rumlar antlaşmayı bozup her sancağın altında on bin kişi diğer bir rivayette on iki bin kişi olduğu halde seksen sancak altında Müslümanlara karşı yürürler. İki grup arasında şiddetli savaşlar olur. Bu savaşta Müslümanlar Rumlara galip gelir.

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in şöyle buyurduğu nakledilir:

“Siz, Rumlarla emin bir şekilde barış yapacaksınız! Siz ve Rumlar arkanızdaki bir düşmanla beraberce savaşacaksınız! Zafer kazanacaksınız, ganimet elde edeceksiniz. Korktuğunuzdan emin olacaksınız. Sonra yığma tepeleri bulunan bir yere geleceksiniz. Sonra Hristiyanlardan bir adam haçı kaldırarak:

−Bugün haç galip geldi diyecek. Müslümanlardan bir adam ona kızacak ve haçı kıracak! Bunun üzerine Rumlar antlaşmayı bozacak ve Müslümanlarla savaşmak için toplanacaklar!”

Ebu Davud 4292

Yine Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmaktadır:

“Sizler, Rumlarla güvenilir bir sulh yapacaksınız! Siz ve onlar arkanızdaki bir düşmanla savaşacaksınız! Sonra zafer kazanıp, ganimet elde ederek tepeleri çok olan bir bölgeye geleceksiniz. Rumlardan bir adam ayağa kalkacak, haçı kaldırarak:

−Haç kazandı diyecek. Müslümanlardan bir adam ona doğru gidecek ve onu öldürecek! Bunun üzerine Rumlar antlaşmayı bozacak ve karışıklıklar olacak. Rumlar sizinle savaşmak için toplanacaklar. Her sancak altında on bin kişi olduğu halde seksen sancak altında size gelecekler!”

Avf bin Malik (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Beni Esfer ile sizin aranızda barış antlaşması olacaktır! Sonra onlar antlaşmayı bozacaklar! Her bayrağın altında on iki bin kişilik kuvvet olduğu halde seksen sancak altında size savaşmak için gelecekler!”

İbni Mace 4095

Savaş gününde Müslümanların karargâhı Şam ve havalisi olacaktır.

Ebu Derdâ (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Rumlarla yapılacak savaş gününde Müslümanların karargâhı, Dimeşk denilen şehrin yanında Şam şehirlerinin hayırlılarından olan Belguta şehri olacaktır!”

Ebu Davud 4298

Diğer bir rivayette Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurmuştur:

“Büyük savaş gününde Müslümanların karargâhı el-Guta denilen arazidir. Orada Dimeşk denilen bir şehir bulunur. Orası Müslümanların konaklarının en hayırlısıdır!”

Hâkim 4/486, 8496

Orada Şam, Hicaz ve diğer İslam bölgelerinden Müslümanlar, düşmanlarıyla savaşmak üzere toplanırlar. Hiçbir şey onları birbirinden ayıramaz. Aksine onlar Allah’ın dini üzere toplanmışlardır, hatta Arap kabilelerinin amcaoğullarından Müslümanlar da savaşta kardeşlerine katılırlar.

Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Savaşlar vuku bulduğu vakit Allah Azze ve Celle mevaliden öyle ordular gönderir ki, atlar bakımından Arapların en kıymetlisi, silah bakımından en iyisi olup Allah, İslam dinini onlarla kuvvetlendirecektir!”

İbni Mace 4090

Allah-u Teâlâ’dan bu ümmetin işini düzenlemesini, bu ümmetten cahiliye adetlerini ve düşmanca ayrılığı kaldırmasını diliyoruz. Bu savaşın ardından Müslümanlar İstanbul’u fethederler. İstanbul’a ok atmadan, kılıç kullanmadan girerler. Bunun delili şu hadistir:

Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Bir tarafı denizde bir tarafı karada olan bir şehir (yani İstanbul’u) duydunuz mu?”

Sahabeler:

−Evet, ya Rasulallah! dediler.

Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

−“İsmail oğullarından yetmiş bin kişi o beldede savaşmadıkça kıyamet kopmaz! Oraya geldikleri vakit kılıçla savaşmazlar, ok atmazlar. ‘La İlahe İllallahu Vallahu Ekber’ derler, şehrin deniz tarafı düşer. Sonra yine ‘La İlahe İllallahu Vallahu Ekber’ derler şehrin diğer tarafı düşer. Sonra üçüncü defa ‘La İlahe İllallahu Vallahu Ekber’ derler onlar için bir gedik açılır. Onlar da şehre girerek ganimet elde ederler. Onlar ganimetleri taksim ederken birisi gelir de:

−‘Deccal çıkmıştır’ diye bağırır. Onlar da her şeyi bırakıp geri dönerler.”

Müslim 2920

Abdurrahman Keylanî şöyle demiştir:

İstanbul’un savaşsız (yani kılıçsız ve oksuz) olarak fethedilmesi henüz meydana gelmemiştir.

Enes bin Malik (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

“Konstantiniye’nin fethi kıyametin kopmasıyla beraberdir.”

Tirmizi’nin şeyhi Mahmud bin Gaylan (Rahmetullahi Aleyh) diyor ki:

“Konstantiniye, Rumların şehridir. Deccal zamanında fethedilecektir. Konstantiniye, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in ashabının bir kısmı zamanında fethedilmiştir.”

Tirmizi 2340

Doğrusu sahabe zamanında İstanbul fethedilmemiştir! Muaviye, oğlu Yezid’i aralarında Ebu Eyyub el-Ensarî (Radiyallahu Anh)’ın da bulunduğu bir ordu ile İstanbul’a göndermiştir. Ancak fetih başarılamamıştır. Sonra Mesleme bin Abdulmelik, İstanbul’u kuşatmıştır. O da fethi başaramamıştır. Ancak İstanbul’da bir mescid yaptırmak üzere idarecilerle anlaşmıştır.

Ahmed bin Hanbel Müsned Şakir (Rahmetullahi Aleyh) diyor ki:

“İstanbul’un yakın yahut uzak gelecekte fethedilmesi hadislerde müjdelenmiştir. O fetih Müslümanlar yüz çevirdikleri dinlerine döndükleri zaman gerçekleşecek sahih fetihtir. Bu asırdan önceki Türk’lerin (Fatih Sultan Mehmed’in) fethine gelince bu en büyük fethe hazırlıktır.

Sonra İstanbul yine Müslümanların elinden çıkmıştır! Kafirlerin elinde sayılır! Hükümet gayri İslami dinsiz bir hükümet olduğunu iddia ettiğinden, din düşmanı kâfirlerle antlaşma yaptığından ve milletine putperest kanunlarıyla hükmettiğinden beri İstanbul Müslümanların elinden çıkmıştır. İnşallah Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in müjdelediği gibi İslami fetih geri dönecektir.

Nedeni ise Türk’ler orada yeni bir devlet kurmuşlardır. Bu yeni kurulan devletin, İslami bir devlet değil de lâik bir devlet olduğunu açıklamışlardır! İslam düşmanı kafir devletlerle sözleşmeler imzalamışlar ve kendi çıkardıkları küfür kanunlarıyla hükmetmişlerdir! İnşallah, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in müjdelediği İslami fetih orada gerçekleşecektir.”

Umdetu’t-Tefsir, Ahmed Şakir’in ihtisar ettiği İbni Kesir Tefsiri 2/256

Deccal’den Önce Müslümanların Fetihleri

Nafi bin Utbe (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

“Biz bir gazvede Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile beraberdik. Derken batı tarafından bir kavim, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e geldi. Üzerlerinde yün elbiseler vardı. Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e taştan yapılmış yüksek bir tepenin yanında rast geldiler. Kendileri ayakta duruyor, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ise oturuyordu. Nefsim bana:

−Git onlarla Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in arasında dur da ona bir suikast yapmasınlar, dedi. Sonra, ‘belki onlarla gizli bir şey konuşuyordur’ dedim. Müteakiben yanlarına gelip onlarla Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in arasında durdum. Orada Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’den dört kelime ezberledim. Onları daima elimde hazır tutuyorum.

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Sizler Arap yarımadasını fethetmek için savaş yapacaksınız, Allah onun fethini kolaylaştıracak. Sonra Fars diyarının fethi için savaşacaksınız, Allah onun da fethini kolaylaştıracak. Sonra Rumlarla savaşacaksınız, Allah onun da fethini müyesser kılacak. Sonra Deccal’le savaşacaksınız, Allah onun da zaferini muvaffak kılacaktır.”

Nafi bin Utbe (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:

‘Ey Cabir! Biz, Rumlara karşı zafer kazanılana kadar Deccal’in çıkacağını zannetmiyoruz!’

Müslim 2900/38

Rum beldelerinin bugün Avrupa olduğu ve kalbinin de İtalya olduğu malumdur. Muhakkak Allah Rasulü bize Hristiyanlığın ilk başkentleri Konstantiniye’yi fethettikten sonra bugünkü başkenti Roma’yı da fethedeceğimizi müjdelemiştir.

Abdullah bin Amr (Radiyallahu Anh) şöyle anlatıyor:

“Biz, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in etrafında hadislerini yazıyorduk. Bir ara Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e:

−Hangi şehir önce fethedilir? Konstantiniye mi, Roma mı? diye soruldu.

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurarak cevap verdi:

−“Hırakl’in şehri önce fethedilir.”

Hâkim 4/508, 8550