Binden fazla hadis rivayet eden sahabelere denir. Çok hadis rivayet edenler için de kullanılır.
Hadis: Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in sözleri, fiilleri, takrirleri onaylamaları ve halleridir. Sünnet diye de isimlendirilir. Kur’an’dan sonra dinin ikinci kaynağı olduğu hakkında ittifak vardır. Asrı Saadet’te Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in kendisi, Müslümanlar için dinin kaynağı iken, vefatından sonra bu görev onun hadislerine geçmiştir.
Bu sebeple hadis ilmi, Allah-u Teâlâ’ya yaklaşmaya vesile olan en faziletli ilimlerden biridir. Çünkü bu ilim, Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’nin yolunu anlatarak diğer ilimlere kaynaklık eden bir ilimdir.
Hadis ilmi, tarifinden de anlaşıldığı gibi diğer dini ilimler içinde kapsamı en geniş olanıdır. Kur’an ayetlerinin 6236 olduğu düşünülecek olursa, hadislerin tekrarlarla birlikte yüz binlerle ifade edilmesi bunu göstermektedir. Kur’an’ın ve ona bağlı olarak dinin doğru anlaşılabilmesi için gerekli en detaylı bilgiler hadislerde bulunmaktadır.
Fıkhi içtihatların kaynağı hadisler olduğu gibi, tefsir ilminin en doğru yorumları, ayetlerin iniş sebepleri, nasıh mensuh gibi birçok bilgiler hadislerde yer almaktadır. Bunlara ilaveten Allah’ın sıfatları, evrendeki mahlukat, ölüm ve sonrasındaki karşılaşılacak durumlar, Nebiler ve önceki ümmetlerin kıssaları, bizzat Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in yaşantısı, savaşları, hükümleri, mucizeleri, hutbeleri, aile fertleri, onların faziletleri vb. gibi pek çok ayrıntı ancak hadislerde mevcuttur.
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), sağlığında hadis öğrenim ve öğretimini teşvik etmiştir.
1) Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“Benden bir ayet de olsa tebliğ edin, hadislerimi nakledin ve benim adıma yalan söylemeyin!”
Hatibu’l-Bağdadi Şerefu Ashabi’l-Hadis 13, 15
2) Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“Sizden burada bulunanlar bulunmayanlara tebliğ etsin!”
Buhari 4096, Müslim 1679/29
3) Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“Allah, benim sözümü işitip de benden işittiği gibi başkasına tebliğ eden kişinin yüzünü ağartsın!”
Tirmizi 2795, İbni Mace 232
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) sadece teşvik etmekle kalmamış, hadislerine ilgi duyanlar hakkında şöyle demiştir:
“Allah’ım! Benden sonra gelip hadislerimi ve sünnetimi rivayet ederek insanlara öğreten halifelerime rahmet et!”
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bu şekilde dua etmiş ve onları ‘halifelerim’ diye nitelendirerek onore etmiştir.
Şerefu Ashabi’l-Hadis 31
Şüphesiz ki hadis rivayetinde ilk ve en önemli tabaka sahabe tabakasıdır. Onlar gerek Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) hayattayken, gerekse vefatından sonra hadislerin muhafazası ve duydukları şekliyle harfi harfine rivayeti için harikulade gayret sarfetmişlerdir.
Onların bu gayretleri, hata yapma korkusuyla fazla rivayetten kaçınmaları, ravilerin durumlarını titizlikle araştırmaları ve hadisi, bizzat Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’den işiten sahabeden almak için uzun ve meşakkatli yolculuklara katlanmaları gelecek nesiller için örnek olmuş ve bu ilme temel teşkil etmiştir.
Şüphesiz ki, bu titizliğin sebebi; sahabelerin, nakledecekleri her hadisin her bir harfinin ümmet için ne büyük bir öneme sahip olduğunun bilinci içinde olmalarıdır. Hatta İbni Ömer ve İbni Abbas (Radiyallahu Anhuma) gibi pek çok sahabe, hadisin manasını değiştirmeyecek tarzdaki lafızların yer değiştirilmesi, eş anlamlı iki kelimeden birinin diğerinin yerine kullanılması gibi hatalara dahi müsamaha göstermiyorlardı.
Darimi 1/31/324, Hatib El-Kifaye fi İlmi’r-Rivaye 176, Müsned 2/88, Tabakat 2/373
Sahabenin hadis rivayetindeki ihtiyatlarının en belirgin göstergesi, az hadis rivayet etmeleri ve mecbur kalmadıkça rivayette bulunmamalarıdır. Muksirundan olan Ebu Hureyre, İbni Ömer ve Ebu Said el-Hudri gibi sahabelerin çokça rivayetten kaçındıkları bilinen bir gerçektir.
İbni Mace 25, 26, 29, Darimi 1/28/278, 279, 283, 284
Sahabelerin kendileri çok hadis rivayetinden kaçındıkları gibi, başkalarını da bundan menederlerdi. Bunların başında da dört Raşit Halife gelmektedir.
İbni Mace 28, Ahmed bin Hanbel Müsned Kitabu’l-İlel 62, 63, Şerefu Ashabi’l-Hadis 88
Hadislerin muhafazası için sahabe tarafından benimsenen diğer bir tedbir de rivayet edilen hadislerin kabulünde gösterdikleri ihtiyattır. Bu ihtiyat şahit istemek, yemin ettirmek vb. şekillerde uygulanmıştır. Özellikle Raşit Halifelerin hadis kabulündeki titizlikleri çok tesirli olmuştur.
Buhari 6190, 6601, Müslim 1683/39, Ahmed bin Hanbel Müsned 1/67, 68
Sahabenin, hadislerin kabulüne dair yukarıda zikredilen tatbikatları onların daimi tutumları değildi, bunları ihtiyaç olduğunda yapıyorlardı. Çünkü gayeleri kesin kanaate ulaşarak mutmain olmak, gelecek kuşaklara örnek olmak ve hadislerin gelişi güzel rivayet edilmesine mani olmaktı.
Bütün bu ihtiyatların uygulanmasıyla ehil olmayanlara ve dini tahrif etmek isteyenlere meydan verilmemiş ve büyük oranda arzulanan neticeye ulaşılmıştır.
Bu işe ehil olanlar ise Allah’ın kendilerine verdiği bu nimeti iyiye kullanarak ümmetin hayrına olmak üzere hadisleri dinlemiş, ezberlemiş ve işittikleri gibi kendilerinden sonra gelenlere aktararak vazifelerini hakkıyla yapmışlardır, Allah onlara hayırla karşılık versin!
Sahabeden en fazla rivayette bulunanlara çokça yapanlar, çoklaştıranlar manasında muksirun en çok rivayette bulunanlar’ denilmiştir. Muksirun sahabeler 9 kişidir ki, İbnu’l-Cevzi’nin Müsnedü’l-Baki adlı eserinde bildirdiği gibi onların isimleri ve rivayet ettikleri hadis sayısı şöyledir:
İsmi hakkında en çok ihtilaf edilen sahabedir. Kendisinin ve babasının isimleri hakkında 40’tan fazla rivayet vardır. Ancak en meşhur rivayete göre adı Abdurrahman bin Sahr’dır. Cahiliyede adı Abduşşems idi. Bir rivayete göre Müslüman olduğunda Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) tarafından Abdurrahman olarak değiştirilmiştir.
İsmi hakkında bu kadar ihtilaf olmasının sebebi, gerek sahabeler arasında ve gerek diğer dönemlerde ismi ile anılmaması, bilakis ‘kediciğin babası’ manasına gelen künyesi ile anılması ve meşhur olmasıdır. Bu lakabından sorulduğunda şöyle yanıtlamıştı:
“Ailemin koyunlarını güderdim. Benim küçük bir kediciğim vardı. Geceleyin onu bir ağaca koyar, gündüz olunca da yanımda götürür onunla oynardım. Bu yüzden bana Ebu Hureyre künyesi verildi.”
Tirmizi 4091
Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) Yemenli olup Devsi kabilesindendir.
Tirmizi 4089
Kendi ifadesine göre yetim olarak büyümüştür. Annesi Meymune binti Sahib’dir. Önceleri küfür üzere kalmayı yeğledi. Oğlu Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’den annesinin Müslüman olması için dua talep etmiş, o da onun için dua etmişti.
Bunu annesine haber vermeye giden Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) eve varınca annesinin kelime-i şehadetine tanık olmuş ve sevinçten ağlamıştı. Bu müjdeli haberi Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e ulaştırmış ve kendisiyle annesini mü’minlere, mü’minleri de kendilerine sevdirmesi için dua etmesini istemiş, müteakiben Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bu duayı yapmıştı.
Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) bunun için:
“Beni duyan ve gören her mü’min sevmiştir” demektedir.
Müslim 2491/158
Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) hicri 7. yılda Hayber gazvesi esnasında Yemenli Müslümanlarla birlikte Medine’ye gelmiş ve Müslüman olmuştur. Müteakiben Suffe ashabı arasına katılmış ve bu ilim yuvasında dinini öğrenmiştir.
Ashab-ı Suffe: Mescidi Nebevi’nin bitişiğindeki bir sofada ikamet edip yalnızca ilim ve ibadetle meşgul olan, fakir, evi barkı olmayan, özellikle civar beldelerden gelen Müslümanlardan oluşan ve sayısı bazen artıp bazen azalan bir cemaatin ismidir. Allah onlardan razı olsun.
Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) fakirlik ve ihtiyacın bütün şiddetine katlanarak Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e biat ettiği andan itibaren uyku zamanları dışında ondan hemen hemen hiç ayrılmadı ve ölümüne kadar Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile birlikte yaşadığı 4 yıl böyle geçti.
Öyle bir 4 yıl ki; dinleme, itaat edip yapma ve her türlü güzelliklerle dopdolu, kendi içinde geniş ve uzun, adeta tek başına bir ömür… Kendini İslam’a adayan bu gencin hafızası kuvvetliydi, kendisini meşgul edecek çoluk çocuğu yoktu. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in de “Amin!” diyerek duasına katıldığı Allah’tan istediği şeylerin içinde ‘unutulmayacak bir ilim’ de vardı.
Hakim 3/508
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e:
“Senden çok şeyler işitiyorum fakat unutuyorum” diye şikayetlenince, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) onun ridasını yaydı, sonra uçlarından tutarak Ebu Hureyre’nin kalbinin üzerinde topladı ve o bundan sonra işittiklerini unutmadı.
Tirmizi 4085, 4086
Kendisinin ne ekecek bir toprağı ne de meşgul olacağı bir ticareti vardı. Bu nedenle yolculukta da, yerleşik halde de Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in yanından ayrılmıyordu. İşte bu sebeple o kadar çok hadis öğrenip ezberledi ki, birçok değerli sahabe:
“Bütün bu hadisleri nereden buldu, ne zaman duyup ezberledi?” diyecek kadar hayrete düştü. Doğrudan Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’den ilim aldığı gibi Ebu Bekir, Ömer, Ubeyy bin Ka’b, Usame bin Zeyd, Aişe (Radiyallahu Anhum) ve daha birçok büyük sahabeden de ilim almış ve bunları zaptederek rivayet etmiştir.
Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) çok hadis rivayet ettiği için her dönemde tartışma konusu olmuştur. Halbuki rivayet ettiği hadislerin yalnızca 180 kadarında tek kalmış, kalanlarına ise diğer sahabenin rivayetleri şahitlik etmiştir. Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh), Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’den hadis öğrenmeye çok istekliydi. Bunun için birkaç örnek zikredelim:
1) Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bir ganimet dağıtımı esnasında:
“Dostlarının istediği şu ganimetlerden sana da vermemi istemiyor musun?” diye sormuş.
Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh):
−Ben senden Allah-u Teâlâ’nın sana öğrettiklerinden bir şeyler öğretmeni istiyorum demiştir.
Siyeru A’lami’n, Nübela 2/593
2) Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh), Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e kıyamet gününde şefaatiyle mes’ud olacak kişiyi sorduğunda Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
−“Ya Eba Hureyre! Hadis bellemek için sende gördüğüm bu şiddetli arzuya göre bunu senden evvel kimsenin bana sormayacağını zaten tahmin ediyordum. Onlar halis olarak ‘La İlahe İllallah’ diyen kimselerdir” buyurdu.
Buhari 255
3) Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) şöyle demiştir:
“İnsanlar ‘Ebu Hureyre çok hadis rivayet edip duruyor’ deyip duruyorlar. Halbuki Allah’ın Kitabı’ndaki şu iki ayet olmasaydı hiçbir hadis nakletmezdim. Muhacir kardeşlerimizi çarşılarda alış-veriş, Ensar kardeşlerimizi de bahçelerindeki işleri meşgul ederdi. Ebu Hureyre ise karın tokluğuna Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’den ayrılmazdı da, onların bulunmadıkları meclislerde bulunur ve onların belleyemedikleri sözleri bellerdi.”
Buhari 271
Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh)’ın kasdettiği ayet şöyledir:
“İndirdiğimiz açık delilleri ve Kitap’ta insanlar için beyan ettiğimiz hidayet yolunu gizleyenlere hem Allah, hem de bütün lanet ediciler lanet eder. Ancak tevbe edip durumlarını düzeltenler ve gerçeği açıkça ortaya koyanlar müstesna. Zira ben onların tevbelerini kabul ederim. Ben çokça tevbeyi kabul eden ve esirgeyenim.”
Bakara 159, 160
4) Aişe (Radiyallahu Anha) Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh)’ı çağırıp kendisinin duymadığı bazı hadisleri rivayet etmesini eleştirince Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh):
“Ey anacığım! Ayna, sürme ve Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e güzel görünme arzusu seni alıkoyuyordu ama vallahi beni ondan alıkoyan bir şey yoktu” diye cevap verdi.
Hakim 3/509
Hadis öğrenmeye böyle düşkün olan Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) onun rivayetine de çok şiddetliydi. Asım bin Kuleyb şöyle anlatmaktadır:
“Babam, Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh)’ın hadis rivayetini dinlemiş, Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) hadis rivayetine:
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki:
“Kim bile bile benim hakkımda yalan konuşursa, ateşteki yerine hazırlansın!” diyerek başlardı.
Ahmed bin Hanbel Müsned 2/413
Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh)’ın, Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’den işittiği hadisleri yazıp yazmadığı hususunda birbirine muhalif haberler bulunmakla beraber, ondan hadis rivayet eden birçok tabiin bunları kitap ve sahifelerde toplamıştır. Mesela, bunlardan Beşir bin Nehik, Ebu Hureyre’den işittiği bütün hadisleri yazıp bunları ona arz ederek rivayet hakkını aldığını zikretmektedir.
Ahmed bin Hanbel Müsned Kitabu’l-İlel ve Marifeti’r-Rical 1/42, 43, Tabakat 7/1, 162, İbni Hacer Tehzibu’t-Tehzib 1/470
Meşhur öğrencilerinden Hemmam bin Münebbih’in yazdığı ‘es-Sahife es-Sahiha’ isimli Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh)’a ait 140 kadar hadisi ihtiva eden kitap Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh)’den yazılan hadis kitaplarının en mühimidir. İmam Ahmed bin Hanbel Müsned, Müsned’inde 2/312, 319 bir tek isnad zinciri altında bu hadisleri sıralamıştır.
Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh)’ın eleştirildiği diğer bir cihet de Emevilere hizmet ettiği hususudur. Bunun sebebi de, Muaviye’nin onu iki defa Medine valiliğine ataması, Mervan Medine’den ayrılınca da onun yerine vekillik yapmasıdır. Halbuki o, bir seferinde Mervan’ın yanına girmesine müsaade etmemiştir.
Siyeru A’lami’n-Nübela 2/213
Mervan’ın yerine vekil olduğu zamanlarda onların yaşadığı lüks hayatı kınarcasına bir eşeğe binerek yola çıkar ve:
“Yoldan çekilin, Emir geldi” derdi. Mervan’ın vekilliğini yaptığı diğer bir sırada, sırtında bir bağ odun olduğu halde çarşıya girdi ve:
“Emir için yolu açın” diye seslenerek yol aldı.
Siyeru A’lami’n-Nübela 2/614
Yine, Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh)’ın rivayet ettiği:
“Ben Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’den iki kap ilim belledim ve bunlardan sadece birini açıkladım. Diğerine gelince, onu açıklasaydım şu boğazım kesilirdi.”
Buhari 272
Bu hadisten, her ne kadar ilimden nasibi olmayan bazı cahiller kendileri için delil çıkarıyorlarsa da onun bu hadisini, diğer bazı fiilleri şerh etmektedir. Şöyle ki; Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh):
“Ey Allah’ım! Beni hicri 60 yılına ulaştırma ve çoluk çocuğun emirliklerini bana gösterme!” diye dua ederdi. Bu hadisi Hafız ibni Hacer, ibni Ebi Şeybe’ye dayandırmaktadır. Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh)’den rivayet edilen merfu bir hadiste Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“Ümmetimin helaki, Kureyş’ten bazı oğlanların eliyle olacaktır”
Buhari 3377
Bütün bunlardan, babadan oğula geçen saltanat yönetiminin başlangıç yılının hicri 60 yılı olacağına işaret etmektedir. Gerçekten de öyle olmuştur. O yıl Yezid bin Muaviye halifeliğe geçmiş ve hicri 64 yılına kadar kalmıştır. Sonra onun oğlu Muaviye halifeliğe geçti, o da birkaç ay sonra öldü. Bütün bunlardan, Ebu Hureyre’nin neşretmediği ilmin, Ka’be’ye saldırmaya bile cüret eden Emevilerin dalaletine işaret ettiği anlaşılmaktadır.
Son derece yumuşak ve mu’tedil bir kişi olan Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) üstün bir takvaya ve zühde sahipti. İbni Sa’d’ın sahih bir senetle rivayet ettiğine göre İkrime, Ebu Hureyre’nin her gün yüksek miktarda tesbihat yaptığını ve:
“Günahım miktarınca tesbih çekmekteyim” diye söylediğini bildirmiştir. Zehebi de, Siyer’de en-Nehdi’den şöyle rivayet etmektedir:
“Ebu Hureyre’ye yedi kez misafir oldum. O, hanımı ve hizmetçisi geceleyin birbirini takip ederek kalkarlardı. Birisi namazını kılar, sonra diğerini uyandırırdı. O kalkar kılar, sonra diğerini uyandırırdı.”
İbni Hazm, el-İhkam fi Usuli’l-Ahkam adlı kitabında şöyle demektedir:
“Kendilerinden orta miktarda fetva rivayet edilenler 13 kişidir ki, onlardan birisi de Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh)’dır. Diğerleri ise;
Ebu Bekir,
Osman,
Sa’d bin Ebi Vakkas,
Ümmü Seleme,
Enes,
Ebu Said el-Hudri,
Ebu Muse’l-Eşari,
Muaz bin Cebel,
Cabir bin Abdillah,
Selmanı Farisi,
Abdullah bin Amr ve
Abdullah bin Zübeyr (Radiyallahu Anhum)’dur.
Bunlardan her birinin fetvalarından küçük bir cüz oluşturulması mümkündür.
İbni Hazm el-İhkam fi Usuli’l-Ahkam 2/87, Cevamiu’s-Sire 301, 302
Sahabeler arasında 5374 adetle en çok hadis rivayet eden Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh)’ın 326 hadisini Buhari ve Müslim ittifaken, 93’ünü Buhari ve 98’ini Müslim münferiden rivayet etmişlerdir.
Cevamiu’s-Sire 257
Ömer (Radiyallahu Anh) tarafından Bahreyn valiliğine, Osman (Radiyallahu Anh) döneminde Mekke kadılığına ve Muaviye tarafından Medine valiliğine tayin edilen fakih, müçtehit ve çok ilim belleyen hafızların seyyidi Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh)’den toplamı 800’ü aşan sahabe ve tabiin ilim almıştır.
Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh) bir rivayete göre hicri 59 yılında 78 yaşında olduğu halde Akik mevkiindeki evinde vefat etmiş, oradan Medine’ye getirilmiştir.
Allah ondan razı olsun.
Babası Ömer’ül-Faruk (Radiyallahu Anh), annesi Osman bin Maz’un (Radiyallahu Anh)’ın kız kardeşi Zeynep’tir. Aynı ana babadan olan kız kardeşi Hafsa (Radiyallahu Anha) Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in eşlerindendir. Ömer (Radiyallahu Anh)’ın 12-13 çocuğu olup onlar içinde en çok bilinenler Abdullah ve Hafsa’dır. Abdullah (Radiyallahu Anhuma) Kureyşli olup Ebu Abdurrahman diye künyelenmiştir.
Daha çok İbni Ömer diye meşhur olan Abdullah (Radiyallahu Anhuma), nübüvvetin 1. veya 2. senesinde dünyaya gelmiş, buluğ çağına ermeden babası ile beraber Müslüman olmuş, dolayısıyla şirki hiç tatmamıştır. On yaşındayken babası Ömer (Radiyallahu Anh) ile hicret etmiştir.
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Uhud günü harpten önce orduyu teftiş ettiğinde o sıralar 14 yaşında olan Abdullah bin Ömer’in karşısına gelmiş ve onun harbe katılmasına izin vermemiş, bir sene sonraki hicri 4. yılın Şevval ayında yapılan Hendek harbine katılmasına ise izin vermiştir.
Buhari 3837
İbni Ömer (Radiyallahu Anhuma) bu harpten itibaren bütün muharebelere iştirak etmiş, Rıdvan Biatı’nda bulunmuş, Ömer devrindeki fetihlerin hepsine katılmıştır. Hicretin 27. yılında Afrika, Tunus, Cezayir ve Marakeş seferlerine, hicretin 30. yılında Horasan ve Taberistan seferlerine, Ebu Eyyub el-Ensari ile Bizans seferine katılmış, Ali (Radiyallahu Anh) döneminde vuku bulan dahili olaylar ile Cemel ve Sıffin fitnelerine katılmamıştır. Yermuk, Kadisiye, Celula savaşlarına, Fars seferlerine ve Mısır’ın fethine de katıldı.
İbni Kesir’in verdiği bilgilere göre orta boylu ve iri cüsseli bir adam olan İbni Ömer (Radiyallahu Anhuma)’nın saçları omuzlarına kadar uzanırdı. Saçlarını sarıya boyar, bıyıklarını derince kısaltırdı. Babası Ömer (Radiyallahu Anh) ve daha sonra da halife Osman (Radiyallahu Anh) onu kadılığa tayin etmek istedilerse de o kabul etmedi. Allah (Azze ve Celle)’nin:
“Sevdiğiniz şeylerden sarfetmedikçe asla birre (iyiliğe) eremezsiniz.” Al-i İmran 92. ayetini kendisine şiar edinmişti. Bu sebeple malı ve kölelerinden beğendiklerini Allah için sadaka olarak verirdi. Bu huyunu öğrenen köleleri onun görüp beğeneceği şeyler yaptığı için:
“Kölelerin sana hile yapıyorlar” dendiğinde:
“Bizi Allah yolunda aldatan kimseye biz de Allah için aldanırız” diye cevap verirdi. Vefatına kadar 1000 civarında köle azat etmişti ki, en değerli öğrencisi Nafi de onun azatlılarındandır. Gerek maaşından, gerekse ganimet ve hediyelerden kendine gelen yüz binlerce dirhemi Allah yolunda harcamıştır. Kendine verilen hediyeleri:
“Ben kimseden bir şey istemem ama Allah’ın bana nasip ettiği şeyi de geri çevirmem” diyerek alır ve onların çoğunu da sadaka yapardı.
Büyük İslam Tarihi 9/12
Bize İbni Ömer (Radiyallahu Anhuma)’nın birçok halini bildiren azatlısı Nafi şöyle demektedir:
“Öyle olurdu ki bir günde 30.000 dirhem dağıtır, sonra bir ay boyunca ağzına bir parça et dahi koymazdı.”
Mucem’ul-Kebir 12/260, Heysemi 9/347
İbni Ömer (Radiyallahu Anhuma) gençliğinde mescitte yatardı. Bir gece rüyasında şunları gördüğünü anlatmaktadır:
−“İki melek beni yakalayıp cehenneme götürdüler. Cehennem, kuyu duvarı gibi taşla örülmüştü ve iki de boynuzu vardı. Onun içinde tanıdık bazı kimseleri gördüm. ‘Euzu billahi minennar’ diyerek ateşten Allah’a sığındım. Bu sırada bizi üçüncü bir melek karşıladı ve bana:
−‘Korkma!’ dedi. Ben rüyamı Hafsa’ya anlattım. O da Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e arz etti. Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
−“Abdullah ne iyi bir adamdır, şayet bir de gece namazı kılsa!” buyurdu. Abdullah’ın oğlu Salim dedi ki:
“Abdullah bundan sonra gecenin çoğunu ibadetle geçirir ve az bir kısmında uyurdu.”
Buhari 3519, Müslim 2479/140
Diğer bir rüyasını ise şöyle anlatmaktadır:
“Elimde ipekten dokunmuş kalın bir kumaş vardı. Benim cennette gitmek istediğim bir yer olunca, o kumaş parçası oraya uçardı. Rüyamı Hafsa’ya anlattım. Hafsa’da Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e arz etti. Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
−“Ben Abdullah’ı salih bir adam görüyorum” buyurdu.
Müslim 2478/139
Fitne dönemlerinde Medine’ye hangi emir gelirse gelsin, İbni Ömer (Radiyallahu Anhuma) gider, onun arkasında namazını kılar ve zekatını ona öderdi. Bu hususta şöyle söylerdi:
“Kim ‘Hayya ale’s-salah haydin namaza!’ derse onun çağrısına icabet ederim ama herkim ‘Haydi Müslüman kardeşini öldürmeye ve malını almaya!’ derse onun çağrısına icabet etmem.”
Tabakat 4/169
Bununla beraber zalime karşı durmaktan ve hakkı söylemekten geri kalmazdı. Nitekim Zalim Haccac’ın birçok hareketini yüzüne karşı tenkit etmiş, bir seferinde kendisini ziyarete geldiğinde Haccac ile konuşmamış ve onu görmemek için gözlerini kapatmıştır.
Tabakat 4/186
Ölüm döşeğindeyken de Ali (Radiyallahu Anh)’a karşı taşkınlık eden guruba ve Haccac’a karşı savaşmadığı için duyduğu üzüntü ve pişmanlığı dile getirmiştir.
Tabakat 4/185, Siyeru A’lami’n-Nübela 3/332
Fakir ve gariplerin babası olan Abdullah bin Ömer (Radiyallahu Anhuma) son derece zühd sahibiydi. Adaleti sever, övülmekten hoşlanmaz, sade giyinir ve misafirsiz yemeğe oturmamayı tercih ederdi. İbni Mes’ud (Radiyallahu Anhuma):
“Dünyaya karşı Kureyşli gençler arasında kendi nefsine en hakim olan kişi İbni Ömer’dir” demektedir. Cabir (Radiyallahu Anhuma) ise:
“Hepimiz dünyaya meylettik, dünya da bize meyletti, ancak İbni Ömer müstesna” dedi. İbni Ömer (Radiyallahu Anhuma) hakkında tabiin imamlarının büyüklerinden Said bin Müseyyeb:
“İbni Ömer (Radiyallahu Anhuma)’nın vefat ettiği gün dünyadaki herkes Allah’ın huzuruna onun ameli gibi bir amelle çıkabilmeyi arzulamıştı” demiştir.
Büyük İslam Tarihi 9/14
Ebu Seleme bin Abdullah ise:
“İbni Ömer (Radiyallahu Anhuma), fazilet ve üstünlükte babası Ömer gibi olduğu halde vefat etti” demektedir.
İbni Ömer (Radiyallahu Anhuma)’nın en belirgin ve meşhur hali ise her hareketinde Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e adım adım uymaya gayret etmesidir. Öyle ki, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in boyandığı boya ile saçlarını boyar, altında dinlendiği ağacın altında dinlenir, kaylule yani öğle uykusu yaptığı yerde kaylule yapar, namaz kıldığı yerde namaz kılar, vakfe yaptığı yerde vakfe yapardı.
Buhari 570, Tabakat 4/179
İbni Hazm, el-İhkam adlı kitabında şu açıklamada bulunmaktadır:
“Sahabeden çokça fetva verenler yedi kişidir ki, onlar; Ömer bin el-Hattab, oğlu Abdullah, Ali, Aişe, İbni Mes’ud, İbni Abbas ve Zeyd bin Sabit (Radiyallahu Anhum)’dur. Bu faziletli insanların fetvaları oldukça fazladır. Sadece İbni Abbas’ın fetvaları yirmi ciltte toplanmıştır.
El-İhkam fi Usuli’l-Ahkam 2/87, 88
İbni Ömer (Radiyallahu Anhuma) ise, İmam Malik’in bildirdiğine göre, altmış yıl fetva vermekle ve Müslümanların dini meselelerini çözmekle meşgul olmuştur.
Abdullah bin Ömer (Radiyallahu Anhuma) muksirunun ikincisi olarak 2630 adet hadis rivayet etmiştir. Zehebi, İbni Ömer (Radiyallahu Anhuma)’nın, Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in dışında kendilerinden ilim aldığı kişileri 15 kişi kadar saymaktadır ki, bunların içinde Ebu Bekir, Ömer, Osman, Sa’d bin Ebi Vakkas, İbni Mes’ud, ablası Hafsa ve Aişe (Radiyallahu Anhum) bulunmaktadır.
Kendisinden ilim alıp hadis rivayet edenlerin sayısı ise 227’yi bulmakta, bunların içinde oğulları Hamza, Bilal, Zeyd, Salim, Abdullah, Ubeydullah ve Ömer ile babasının azatlısı Eslem, Enes bin Sirin, Hasan, Said bin Cübeyr, Said bin Müseyyeb, Tavus, Urve, Ata, İkrime, Mücahid, Zühri ve azatlısı Nafi bulunmaktadır.
Hadis isnadında İbni Ömer (Radiyallahu Anhuma), ondan Nafi, ondan Malik bin Enes senedi en kuvvetli senet kabul edilmektedir. İbni Ömer (Radiyallahu Anhuma)’nın hadislerinden 168 adedini Buhari ve Müslim ittifaken, 81’ini Buhari ve 31’ini Müslim münferiden rivayet etmişlerdir.
Abdullah bin Ömer (Radiyallahu Anhuma) hicri 74 yılında hac dönüşünde Haccac’ın düzenlediği bir suikastta zehirli bir hançerle ayak parmakları arasından yaralandı ve bu yara sebebiyle aynı yıl İmam Malik’e göre 86, Zehebi’ye göre 84 yaşında olduğu halde doğduğu yer olan Mekke’de vefat etti ve Fahn mahallesindeki ‘Muhacirler Kabristanı’na defnedildi. Onun defniyle beraber Hicaz bölgesinin fıkhının temel taşı da defnedilmiştir.
Allah ondan razı olsun.
Babasının adı Malik olup İslam’a girmeden müşrik olarak ölmüştür. Annesi ise, kadın sahabelerin en hayırlılarından biri olan Ümmü Süleym’dir. Bu kadın, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) hicret ettiğinde ilk Müslüman olan ve Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in en çok ziyaret ettiği kadınlardandır. Enes (Radiyallahu Anh) hakkında İmam Zehebi şunları söylemektedir.
“İmam, fetva ehli, Kur’an öğreticisi, hadisçi, İslam’ın çokça bilgi aktaran bir ferdidir. Hicretten on yıl önce dünyaya geldiği sabit olmuştur. Künyesi Ebu Hamza olup Ensar’dan, Hazrec kabilesinden, Beni Neccar’dandır ve Medinelidir.
Ensarı Kiram’ın hepsi gücü nisbetinde Muhacirlere ve Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e bir şeyler verdiğinde Ümmü Süleym (Radiyallahu Anha) fakirlikten dolayı bir şey veremedi ve oğlu Enes’i Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e getirerek ona hizmet etmesi için bıraktı.
Böylece küçük Enesçik hicretin başında 10 yaşında olduğu halde mahlukatın efendisine hizmet etme şerefine erişmiş ve Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in vefatına kadar 10 sene bu görevine devam etmiştir.”
İbni Sa’d’ın rivayet ettiğine göre Enes (Radiyallahu Anh) daha 12 yaşında olduğu halde Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e hizmet için onunla birlikte Bedir Savaşı’na çıktı. Meğazi yazarları küçük yaşta olmasından ve bizzat savaşmadığından dolayı onu Bedir ashabından saymamışlardır. O gün Enes, ordunun malzelerinin bulunduğu yerde kaldı. Sonra sırasıyla Uhud, Hendek, Beni Kureyza, Beni Mustalik ve Hayber harplerine, Mekke ve Taif’in fethine katıldı.
Buhari, Musa bin Enes’ten, Enes (Radiyallahu Anh)’ın Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile birlikte sekiz savaşa katıldığını rivayet etmektedir. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’den sonra Medine’de ikamet etti. Daha sonra çeşitli beldelerin fetihlerine katıldı. Osman ve Ali dönemlerindeki fitneleri önlemek için çaba sarfetti, önleme imkanı bulamayınca da bir kenara çekildi. En son Basra’ya yerleşti ve hayatının sonuna kadar orada ikamet etti.
Enes bin Malik (Radiyallahu Anh) Ensar’ın en çok mal ve evlat sahibi olanlarındandır. Bunun sebebi şudur:
Enes (Radiyallahu Anh) annesi ve teyzesi Ümmü Haram (Radiyallahu Anhuma) ile birlikte evlerinde bulunuyorken Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) onları ziyaret etmişti. Kendisine ikram edilen yiyeceği, oruçlu olması sebebiyle geri çeviren Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) evin bir köşesinde nafile namaz kıldı ve ev halkına dua etti.
Ümmü Süleym (Radiyallahu Anha):
“Ya Rasulallah! Benim bir hassacığım hizmetçim var, adı Enes. Onun için Allah’a dua ediversen” deyince Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) dünya ve ahiretin hiçbir hayrını terk etmeksizin Enes’e dua etti ve duasını:
“Ey Allah’ım! Enes’i mal ve evlat ile rızıklandır ve ona verdiğin şeyleri bereketlendir,” diye bitirdi.
Enes (Radiyallahu Anh) diyor ki:
“İşte bu dua sebebiyle ben malca Ensar’ın en zenginlerindenim. Kızım Ümeyye’nin bana söylediğine göre Haccac’ın Basra’ya geldiği tarihe kadar ki bu sene hicri 75 senesidir sulbi evladımdan yüz yirmi küsur kişi toprağa verilmiştir.
Buhari 1848, Müslim 2481/142, 143
Ebu’l-Aliye, Enes’in senede iki defa meyve veren bir bostanı vardı. Bu bostanda bir de Reyhan vardı ki ondan misk kokusu elde ederdi demektedir.
Tirmizi 4084
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), Enes bin Malik (Radiyallahu Anh)’ı çok severdi ve ona:
“Ey oğulcuğum!” diye hitap ederdi.
Müslim 2151/31
Enes bin Malik (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
“Yapmadığım bir şey için Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
‘Bunu niçin yapmadın?’ demezdi.
Yaptığım bir şey için de Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
‘Bunu niçin böyle yaptın?’ demezdi.”
Müslim 2309/51
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), Enes (Radiyallahu Anh) ile bazen:
“Ey iki kulaklı!” diyerek şakalaşırdı.
Tirmizi 4083
Enes (Radiyallahu Anh) küçük bir çocuk olduğu halde güvenilir bir sırdaş idi. Bu hususta kendisi şöyle demektedir:
“Allah’ın Nebisi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bana gizlice bir sır söyledi. Artık ben o sırrı hiç kimseye söylemedim. Andolsun ki onu benden annem Ümmü Süleym (Radiyallahu Anha) sordu da ben bu sırrı ona da haber vermedim.”
Bunun üzerine annesi Enes’i, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in sırrını yaymaması hususunda tenbihlemiştir.
Müslim 2482/145, 146
Enes (Radiyallahu Anh) Ebu Bekir (Radiyallahu Anh) döneminde zekat amili olarak Bahreyn’e tayin edilmiş ve Osman (Radiyallahu Anh)’ın vefatına kadar bu göreve devam etmiştir. Hicri 69 yılında Basra’da vuku bulan, toplam iki yüz bin kişinin hayatına mal olan ve üç sene süren Carif Taunu’nda Enes (Radiyallahu Anh)’ın çocuk ve torunlarından 70 kişinin öldüğü rivayet edilmiştir.
Enes bin Malik (Radiyallahu Anh) ibadetlerine ehemmiyet gösterirdi. Onun namazı hakkında:
1) Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh):
“Namazı, Ümmü Süleym’in oğlunun namazından daha çok Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in namazına benzeyen birini görmedim.”
Tabakat 7/120
2) Enes bin Sirin:
“Enes (Radiyallahu Anh) yolculukta da, ikamet halinde de insanların en güzel namaz kılanıydı.”
3) Sümame şöyle dedi:
“Enes (Radiyallahu Anh) namaz kılarken kıyamı çok uzatmasından dolayı ayakları kan dolardı.” Kendisinin hac için ihrama girdiğini görenler, gösterdiği titizlik nedeniyle ihramdan çıkıncaya kadar onunla konuşmadıklarını, onun sadece Allah’ın zikriyle meşgul olduğunu anlatmaktadırlar. Ömrünün son 12 senesinde artık oruç tutmaya güç getiremediği ve kaza edemeyeceğine de kanaat ettiği için her gün bir fakiri doyurur ve kendisi orucunu yerdi.
Buhari Talikan 4201
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile beraber geçirdiği 10 senelik birliktelik kendisine çok şey öğretmişti. Bu sebeple Ashabı Kiram arasında en geniş ilmi olan ve en çok rivayet eden kimseler arasındadır. Rivayet ettiği hadis sayısı 2286 olup bunların 128’ini Buhari ve Müslim ittifaken, 80’ini Buhari ve 70’ini Müslim münferiden rivayet etmiştir.
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in dışında Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ubeyy ibni Ka’b (Radiyallahu Anhum) gibi sahabelerden rivayette bulunmuştur. Kendisinden de başta oğulları özellikle Musa olmak üzere Hasan-ı Basri, Zühri, Katade, Sabit el-Bennani, Humeyd Tavil, Süleyman Teymi, Yahya bin Said el-Ensari ve emsallerinin içinde bulunduğu yaklaşık 100 kişi rivayette bulumuştur.
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’den rivayet ettiklerine özen gösterir ve hadisi bitirdiğinde:
“Yahut da Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in buyurduğu gibi” derdi.
İbni Mace 24
Enes bin Malik (Radiyallahu Anh)’ın vefat tarihi hakkında birçok ihtilaf olmakla beraber hicri 93 yılında 103 yaşında olduğu halde vefat ettiği hakkında cumhuru ulema görüş belirtmiştir. Cabir bin Zeyd ile aynı hafta vefat ettikleri rivayet edilmiştir.
Enes (Radiyallahu Anh)’ın, ömrünün sonlarında:
“İki kıbleye doğru namaz kılanlardan benden başka kimse kalmadı” dediği sabittir.
Buhari 4188
Cenazesi götürülürken talebelerinin ellerinin üzerinde gitmiş, halkın yanaşmasına fırsat kalmamıştır. Ali bin el-Medini ve başkalarından Basra’da vefat eden sahabelerin en sonuncusu olduğu rivayet edilmiştir.
Enes (Radiyallahu Anh) vefat ettiğinde Mevriku’l-Aceli şöyle demiştir:
“Bugün ilmin yarısı gitti.”
İnsanlar:
–“Bu nasıl oluyor?” diye sorulduğunda ise:
–“Hevasına mağlup olan bir adam Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’den rivayet edilen bir hadis hususunda bize muhalefet ettiğinde:
–“Gel, onu bizzat kendisinden duyana gidelim” derdik diye cevap verdi.
Mucemu’l-Kebir 1/250, Heysemi 9/325
Allah ondan razı olsun.
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in eşlerinden olan bu temiz validemiz hicretten hemen sonra, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile evlenmiş ve vefatına kadar yaklaşık 10 sene Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in nikahı altında kalmıştır. Bu süre zarfında keskin zekası, ince anlayışlılığı ve ilme olan düşkünlüğü neticesinde Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’den çok hadis ezberledi ve onları fıkhetti. Rivayet ettiği hadislerin sayısı 2210’a ulaşmıştır.
Cevamiu’s-Sire 257
Bunlardan 74 adedini Buhari ve Müslim ittifaken kitaplarına almıştır. Bu hadislerin çoğunun Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in ev haline ve diğer sahabelerin kendisinin yanında olmadığı anlara taalluk ettiği düşünülürse Aişe validemizin fıkhının genişliği ve dine olan katkısının büyüklüğü anlaşılır.
Onun ilminden istifade eden öğrencilerin sayısı, çoğunluğu sahabe ve tabiinin önde gelenlerinden olmak üzere 211’e ulaşmıştır.
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in eşleri içinde en fakih ve Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e en sevgili olan Aişe (Radiyallahu Anha)’dır. Hicri 57 veya 58 yılında, 65 yaş civarında iken Medine’de vefat etti ve Cennetu’l-Baki’ye defnedildi.
Allah ondan razı olsun.
Babası Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in amcası Abbas bin Muttalib (Radiyallahu Anh), annesi ise Mü’minlerin Annesi Meymune (Radiyallahu Anha)’nın kız kardeşi olan Ümmü’l-Fadl (Radiyallahu Anha)’dır. Künyesi Ebu Abbas olup hicretten üç sene önce, müşriklerin Haşim oğullarıyla ilişkiyi kesip onlara ambargo uyguladığı dönemde Haşim oğulları vadisinde dünyaya gelmiştir.
Abdullah ibni Abbas (Radiyallahu Anhuma) beyaz tenli, iri cüsseli, uzun boylu, dolgun yüzlü, sarı saçlı, güzel görünüşlü, güler yüzlü ve parlak biriydi. Saçları sıktı ve saçına kına sürerdi. Ata (Rahmetullahi Aleyh) onun hakkında:
“Her ne zaman on dördüncü gecesinde gökte ayı görsem Abdullah ibni Abbas (Radiyallahu Anhuma)’nın yüzünü hatırlarım” derdi. Çok zeki ve hafızası müthiş kuvvetli olup şu üstün özelliklerin sahibiydi:
1) Sahabe olma şerefine ermiştir,
2) Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile akrabalık şerefine nail olmuştur,
3) Eşine ender rastlanır ilmî bir kudret verilmiştir,
4) Bunlarla beraber takva şerefine sahip olmuştur ki, Abdullah ibni Abbas (Radiyallahu Anhuma) gündüzleri oruçla, geceleri namazla geçiren, seherlerde istiğfar edip Allah korkusundan dolayı gözyaşı döken bir zattı.
İbni Ebi Müleyke (Rahmetullahi Aleyh) şöyle anlatmaktadır:
“Abdullah ibni Abbas (Radiyallahu Anhuma) ile Mekke’den Medine’ye yolculuk ettim. Konakladığımızda gece yarısından sonra kalkar, tane tane Kur’an’ı Kerim okur ve okurken çokça ağlardı.”
Mesruk (Rahmetullahi Aleyh) ise onun hakkında:
“Ben Abdullah ibni Abbas (Radiyallahu Anhuma)’yı gördüğümde ‘insanların en güzeli’, konuşmaya başladığında ‘insanların en fasihi’, bir konu hakkında açıklamalarda bulunduğunda da ‘insanların en bilgilisi’ derdim” demektedir.
Abdullah ibni Abbas (Radiyallahu Anhuma) ‘el-Hibr en yüksek bilgin’, çok fazla ilim sahibi olması nedeniyle ‘bahru’l-ilim ilim denizi’ ve özellikle de tefsirdeki üstünlüğü sebebiyle ‘sultanu’l-müfessirin müfessirlerin sultanı’ gibi en yüksek lakaplarla şöhret bulmuştur.
Haftada bir gün tefsir, bir gün fıkıh, bir gün meğazi (savaş), bir gün şiir ve arap dili ve diğer bir gün de eyyamı Arap tarihi dersleri verdiği anlatılmaktadır. En değerli öğrencilerinden Mücahid (Rahmetullahi Aleyh) şöyle söylemiştir:
“Bir kimsenin ‘Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu’ diye başlayarak söylediği sözler hadisler dışında Abdullah ibni Abbas (Radiyallahu Anhuma)’nın fetvalarından daha güzel fetva duymuş değilim.”
İbni Hazm’ın el-İhkam adlı eserinde bildirdiğine göre Müslümanların ileri gelen imamlarından Ebu Bekir Muhammed bin Musa, Abdullah ibni Abbas (Radiyallahu Anhuma)’nın fetvalarını yirmi ciltlik bir kitapta toplamıştır.
El-İhkam fi Usuli’l-Ahkam 2/87, 88
Abdullah ibni Abbas (Radiyallahu Anhuma)’ya bu yüce ilmi mertebeye nasıl ulaştığı sorulduğunda kendisi:
“Soran bir dil ve düşünüp muhakeme eden bir kalp ile” diye cevap vermiştir. Gene ondan şöyle rivayet edilmiştir:
“Benim bir meseleyi Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in ashabı içinden otuz kişiye sorduğum olurdu.” Kendisinin belirttiği bu sebeplerden daha önemlisi de Nebimiz Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in amcaoğlu için yaptığı dualar olsa gerek. Çünkü Allah-u Teâlâ onun duasını bir kaç istisna dışında daima kabul ederdi. Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bir seferinde Abdullah ibni Abbas (Radiyallahu Anhuma)’yı bağrına basmış ve:
“Ey Allah’ım! Buna hikmeti öğret!” diye dua etmişir.
Buhari 3530, Tirmizi 4075
Hadisi rivayet eden Buhari (Rahmetullahi Aleyh) hadiste geçen hikmeti “Nübüvvet yani Nebilik dışında rey ve içtihatta isabet etmektir” diye tefsir etmiştir. Bu hadis, Buhari’nin Sahihi’nde aynı senetle:
“Buna Kitabı öğret!” şeklinde de gelmiştir.
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bir başka sefer de kendisine su hazırlayan Abdullah ibni Abbas (Radiyallahu Anhuma) için:
“Ey Allah’ım! Onu dinde fakih bilgin, ince anlayışlı kıl!” diye dua etmiştir.
Buhari 295, Müslim 2477/138
Abdullah ibni Abbas (Radiyallahu Anhuma) Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) vefat ettiğinde 13 yaşındaydı. Teyzesi olan Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in eşlerinden Meymune (Radiyallahu Anha) sebebiyle Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in evinde kalma fırsatını bulmuş ve ondan evinin dışında istifade imkanı bulduğu gibi evinin içinde de istifade etmiştir. Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in yakın alakası ve terbiyesi ile yetişmesi de İslami ilimlerde otorite olmasına katkıda bulunan etkenlerdendir.
Abdullah ibni Abbas (Radiyallahu Anhuma) Mekke’nin fethine kadar annesi Ümmü’l-Fadl (Radiyallahu Anha) ile beraber Müslüman olmalarına karşın hicret edemeyip Mekke’de kalmak zorunda kalan mustaz’aflardandı. Mekke’nin fethinden sonra babasıyla birlikte Medine’ye hicret etmiştir.
Buhari 4305
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in vefatından sonra da Ömer, Ali, Muaz, Ebu Zerr, Ubeyy bin Ka’b ve Zeyd bin Sabit (Radiyallahu Anhum) gibi sahabelerin alimlerinden hadis dinleyip ilmini genişletmiş, Ömer (Radiyallahu Anh) tarafından yaşı küçük olmasına rağmen çoğunluğu Bedir halkından olan şura meclisine dahil edilmiş, Ali (Radiyallahu Anh) tarafından Şam valiliğine tayin edilmiştir.
Ama o bunu kabul etmemiş ve daha sonra görevinden azletme imkanı doğması için Muaviye’yi vali tayin etmesini teklif etmiştir. Ali (Radiyallahu Anh) bunu kabul etmedi ve Abdullah ibni Abbas (Radiyallahu Anhuma)’yı daha sonra Basra valiliğine tayin etti.
Abdullah ibni Abbas (Radiyallahu Anhuma) bu görevini Sıffin Vak’ası’na kadar sürdürmüştür. Bu vak’a esnasında yerine vekil bırakarak Sıffin’e gitmiş ve halifenin yanında İslam ordusunun sol cephe komutanı olarak savaşa iştirak etmişti. Karşılıklı iki hakemin tayin edilmesi sırasında da Ali (Radiyallahu Anh)’a Amr bin As ile baş edemeyeceğini savunarak Ebu Musa el-Eşari (Radiyallahu Anh)’ın yerine kendisinin veya Ahnef (Radiyallahu Anh)’ın hakem tayin edilmesini teklif etmişti.
Ali (Radiyallahu Anh)’da onun gibi düşünüyordu ancak etrafındaki Kufeliler onu vazgeçirdiler. Abdullah ibni Abbas (Radiyallahu Anhuma) Sıffin olayından sonra yeniden Basra valiliğine gönderildi. Daha sonra gönüllü olarak bu görevinden ayrılmış ve Hicaz Arabistan’a dönmüştür.
Abdülmelik bin Mervan ile Abdullah bin Zübeyr arasında fitne çıktığı zaman Ali (Radiyallahu Anh)’ın oğlu Muhammed bin Hanefiyye ile beraber Mekke’ye göçmüş ve ısrarlara rağmen Abdullah bin Zübeyr’e bey’at etmeyip tarafsız kalmıştı. Nihayet taraftarlarıyla Taif’e göçmüş, orada ilim ve tedrisatla meşgul olup siyasi işlere karışmamıştır.
Abdullah ibni Abbas (Radiyallahu Anhuma)’nın ilmi hakkında çok şeyler söylenmiştir. Ömer (Radiyallahu Anh) tarafından Bedir ihtiyarlarıyla beraber şura heyetine çağrılırdı. Buna içerleyen bazıları, Ömer (Radiyallahu Anh)’a sitem etmişlerdi. Bir keresinde Ömer (Radiyallahu Anh) إِذَا جَاءَ نَصْرُ اللهِ Nasr suresi kavlinin içerdiği manayı sormuş ve şura heyetinden tam bilgiyi alamayınca Abdullah ibni Abbas (Radiyallahu Anhuma)’ya sormuştu. O da, bu surenin Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in eceli olduğunu, Allah’ın onun ecelini bu sureyle haber verdiğini belirtince Ömer (Radiyallahu Anh)’da onu tasdik etmiştir.
Böylece daha bıyıkları yeni terleyen bu genci neden onlarla beraber bulundurduğunu göstermiştir.
Buhari 5058
Kur’an’ın en önemli bilginlerinden olan Abdullah ibni Mes’ud (Radiyallahu Anh) Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in döneminde çocuk yaşta bulunan Abdullah ibni Abbas (Radiyallahu Anhuma) için:
“O, Kur’an’ın tercümanıdır” derdi.
Abdullah ibni Ömer (Radiyallahu Anhuma) kendisine bir ayet hakkında soran Amr bin Habeşi’ye:
“Abdullah ibni Abbas (Radiyallahu Anhuma)’ya git. O, Allah’ın Nebi’sine inzal ettiği Kur’an’ı geride kalanların en iyi bilenidir” demiştir.
El-İsabe 3/324
Abdullah ibni Abbas (Radiyallahu Anhuma)’nın kendisi de Kur’an’daki dört kelime hariç diğerlerini bildiğini ifade etmiştir. Ali bin Ebi Talib (Radiyallahu Anh) onu hac emiri olarak görevlendirdiği yıl insanlara bir hutbe irad etmiş, bir yandan Nur suresinin ayetlerini okumuş, bir yandan da bunların tefsirini yapmıştı.
Ebu Vail (Radiyallahu Anh) diyor ki:
“Arkadaşım onu dinleyince şöyle söyledi:
“Subhanallah, bu adamdan ne bilgiler çıkıyor. Bu konuşmayı Türkler dinleselerdi muhakkak Müslüman olurlardı.”
Hakim 3/537
Yine Ali (Radiyallahu Anh)’den izin isteyerek Haricilerle konuşmak üzere gittiğinde onların Ali’yi tenkit ettikleri meselelere karşı ortaya koyduğu delillerle herkesi büyülemişti. Neticede 2.000 Harici ikna olmuş ve Ali (Radiyallahu Anh)’a düşmanlık beslemekten vazgeçmiş, geri kalan 4.000 kişi ise sapık olarak öldürülmüşlerdir.
Büyük İslam Tarihi 7/452, Abdurrezzak, Ebu Nuaym, Beyhaki
Abdullah ibni Abbas (Radiyallahu Anhuma) ayetleri bazen dini, bazen lugavi, bazen de tarihi bir yolla izah etmeye çalışmıştır. Bunlardan başka olarak Arap şiirinden deliller getirdiği rivayeti de vardır. O kadar çok rivayet etmiştir ki sanki gaip haberlerin bir menbaı olarak ortaya çıkmış, görüşleri tefsir ilminde ilk başvurulan kaynak haline gelmiştir. Kendisi Abbasilerin atası olması sebebiyle bilhassa Abbasi halifelerine yaklaşmak ve menfaat elde etmek için kendisinden muhtelif tariklerle rivayette bulunanlar çoğalmıştı.
Neticede aynı mesele hakkında muhtelif görüşler ve rivayetler zuhur etmiş ve tefsirde karışıklık ortaya çıkmıştır. Bunların ayırt edilmesi için alimlerin görüşlerine başvurulmalıdır. Abdullah ibni Abbas (Radiyallahu Anhuma)’dan yazılı bir mecmua olmamakla beraber öğrencilerine yazdırdığı hakkında rivayetler vardır.
Abdullah ibni Mes’ud ve Abdullah ibni Abbas (Radiyallahu Anhuma) kadar tefsire dair rivayetleri yaygın olan başka sahabe yoktur. Fakih sahabenin en çok fetva veren ve en genç olanı Abdullah ibni Abbas (Radiyallahu Anhuma)’dır. Abdullah ibni Abbas (Radiyallahu Anhuma) 1660 adet hadis rivayet etmiştir.
Cevamiu’s-Sire 258
Bunlardan 75 adetini Buhari ve Müslim müttefiken, 120 adetini Buhari, 9 adetini de Müslim münferiden tahriç etmişlerdir.
Kendisinden hadis rivayet edenler ise;
1) Oğlu Ali,
2) Yeğeni Abdullah,
3) Azatlıları İkrime,
4) Miksem,
5) Kureyb,
6) Kesir,
7) Urve bin Zübeyr,
8) Tavus,
9) Ebu Şa’sa,
10) Said bin Cübeyr,
11) Mücahid,
12) Ebu’l-Aliye,
13) Ata bin Yesar,
14) Ata bin Ebi Rabah,
15) Hasan-ı Basri,
16) İbni Sirin,
17) İbni Ebi Müleyke,
18) Amr bin Dinar,
19) Dahhak bin Muzahim ve bunların dışında pek çok kişidir.
Tehzib’de Abdullah ibni Abbas (Radiyallahu Anhuma)’dan hadis nakletmiş 187 kişinin adı geçmektedir. Son dönemlerinde gözlerini kaybeden bu büyük alim, hicri 68 yılında 71 yaşında, Taif’te, kıyamete kadar yaşayacak bir ilim ve namı arkasında bırakarak Rabbine kavuşmuştur.
Cenaze namazını: “Bugün bu ümmetin rabbanisi, üstün seviyedeki din bilgini öldü.” diyen Ali (Radiyallahu Anh)’ın oğlu Muhammed bin Hanefiyye kıldırmıştır.
Allah ondan razı olsun ve bizleri ona komşu kılsın.
Ashabı Kiram arasında bu isimle üç zat vardır. Burada adı geçen Cabir’in babası Abdullah bin Amr bin Haram (Radiyallahu Anh)’dır ki, Uhud’da şehid düşen yetmiş kişiden biridir. Cabir (Radiyallahu Anhuma) Ensar’dan olup ikinci Akabe biatında çocuk olduğu halde babasıyla birlikte, hazır bulunan 70 civarındaki Ensar grubu arasındaydı.
Künyesi Ebu Abdullah olup annesi de binti Akabe’dir. Bedir ve Uhud’a katılmamış ancak daha sonraki savaşlardan 19’una katılmış ve Rıdvan Biatı’nda da bulunmuştur. Babasının vefatı üzerine geride kalan 6 kız kardeşine bakma yükümlülüğü üzerine kalmış ve kardeşlerini çekip çevirecek ve onları terbiye edecek dul bir kadınla evlenmiştir.
Buhari 1940
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), Cabir’in babası Abdullah bin Amr’ı severdi. Uhud’da şehid olması sebebiyle arkasından ağlayan Cabir’i ve halasını teskin etmiş ve şehidin kaldırılana kadar melekler tarafından kanatlarıyla gölgelendirildiğini haber vermiştir.
Müslim 2471/129
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bu şehidin vefakar oğlu Cabir (Radiyallahu Anhuma)’yı da sever, onu kollar ve yardım ederdi. Bir gaza dönüşünde ordunun gerisinde kalan Cabir (Radiyallahu Anhuma)’nın devesinin yorgunluk sebebiyle yavaşladığını öğrenince kendi devesinden inerek çengelli değneği ile devesini çekmiş ve:
“Haydi, şimdi bin!” demişti. Az önce devesine yol yürütmek için çırpınan Cabir (Radiyallahu Anhuma) kendi ifadesiyle, bu sefer devesini Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in devesini geçmekten men etmeye başlamıştı. Yol boyunca çeşitli meselelerden konuştular, Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ona nasihatlarda bulundu ve ondan devesini kendisine satmasını istedi. Cabir (Radiyallahu Anhuma)’nın ücretsiz olarak vermek istemesini kabul etmeyerek ısrar etti ve deveyi satın aldı.
Medine’ye vardıklarında Cabir (Radiyallahu Anhuma) deveyi Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e götürdü. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) hem deveyi hem de vaat ettiği ücreti ona verdi ve ilaveten ganimetten de pay verdi.
Buhari 1939, Nesei 4613
Cabir bin Abdullah (Radiyallahu Anhuma) Veda Haccı esnasında hastalanmıştı. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), onu hiçbir bineğe binmeden yürüyerek ziyarete gelirdi.
Buhari 5706, Tirmizi 4103
Yine bir seferinde Ebu Bekir (Radiyallahu Anh) ile ziyarete geldiklerinde Cabir (Radiyallahu Anhuma)’yı bayılmış olarak buldular. Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) abdest alıp abdest suyundan üzerine dökünce ayıldı. Karşısında Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’i gören Cabir (Radiyallahu Anhuma):
−Ya Rasulallah! Malımda nasıl tasarruf etmemi emredersin? diyerek vasiyeti sordu. Bunun üzerine miras paylarının bildirildiği Nisa suresi 11. ayet indirildi.
Buhari 4289
Şehid olan babası geriye 6 kız çocuğu ve bir miktar borç bırakmıştı. Hurma mahsulünün kesim ve toplama zamanı geldiğinde Cabir (Radiyallahu Anhuma) Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in yanına giderek kendisi ile alacaklılar arasında aracı olmasını talep etti. Çünkü biliyordu ki bahçedeki bu mahsul borçları kapatmaya yetmezdi ve alacaklılar da borcu sebebiyle onun üzerine üşüşmüşlerdi.
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ona gidip her cins hurmayı ayrı ayrı toplayıp yığmasını emretti. Bu işleri yaptığında Cabir (Radiyallahu Anhuma) ona haber verdi. Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) hurma harmanlarının yanına geldi ve burada alacaklıların Cabir (Radiyallahu Anhuma)’ya yaptığı ısrarı görünce en büyük harmanın etrafında üç kere dolaştı ve yanına oturdu.
Sonra alacaklılar çağrılarak alacaklarına mukabil onlara ölçüp ölçüp hurma verdi. “Borç ödensin de kız kardeşlerime tek bir hurma kalmamasına razıyım” diye düşünen Cabir (Radiyallahu Anhuma) diyor ki:
“Nihayet Allah babamın borçlarını tamamen ödedi. Allah’a yemin ederim ki hurma yığınlarının hepsi olduğu gibi duruyordu. Ben şaşkınlıktan Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in yanına oturduğu yığına bakıp duruyordum. Sanki ondan bir tek hurma eksilmemiş gibiydi.”
Buhari 2630
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in sağlığında dizinin dibinden ayrılmayan Cabir bin Abdullah (Radiyallahu Anhuma) bizzat ondan ilim almış, onun vefatından sonra da ashabın alim zatlarından ilim öğrenmeye devam etmiş ve bu sayede kendi döneminde Medine-i Münevvere’nin meşhur fetva ehlinden birisi olmuştur. Nitekim kendisinden orta miktarda fetva rivayet edilen 13 sahabeden birisidir.
El-İhkam fi Usuli’l-Ahkam 2/87
Cabir bin Abdullah (Radiyallahu Anhuma) ilahi hükümlerin yerini bulmasını, cezaların olduğu gibi tatbik edilmesini isterdi. Kendisi coşkun bir imana sahipti. Emri bi’l-ma’ruf ve nehyi ani’l-münkeri en iyi şekilde yerine getirenlerdendi. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e sevgisi sonsuzdu ve sünnetin tatbikinde örnek bir insandı. Dürüstlüğü ve adaleti darbı mesel olmuştu.
Sıffin Vak’ası’nda Ali (Radiyallahu Anh)’ın maiyyetinde harp etmiştir. Ömrünün sonlarında gözlerine arız olan bir illet sebebiyle ama olmuştu. Genç yaşta iman edip ümmetin de alimlerinden olan bu sahabenin oğlu olan Cabir bin Abdullah (Radiyallahu Anhuma)’dan 1540 adet hadis rivayet olunmuştur.
Bunlardan 58 adetini Buhari ve Müslim ittifaken, 26 adetini Buhari, 126 adetini Müslim münferiden sahihlerinde rivayet etmişlerdir.
Kendisinden rivayet edenlerin başında;
1) Said bin Mina,
2) Ebu Zübeyr,
3) Ebu Süfyan,
4) Talha bin Nafi,
5) Hasan-ı Basri,
6) Muhammed bin Münkedir,
7) Şa’bi,
8) Tavus,
9) Ata ve daha birçok büyük tabiin gelmektedir.
Bir asra yakın ömür süren Cabir bin Abdullah (Radiyallahu Anhuma) hicri 78 yılında 94 yaşında ölmüştür. Kendisi Medine’de vefat eden son sahabedir. Cenaze namazını Medine Valisi Eban bin Osman kıldırmıştır.
Allah ondan razı olsun.
Ebu Said künyesiyle meşhur olan bu sahabenin adı Sa’d bin Malik’tir. Babası Malik bin Sinan (Radiyallahu Anh) Uhud Gazası’nın mübarek şehidlerindendir. Böylece sahabe oğlu olduğu ortaya çıkan Ebu Said (Radiyallahu Anhuma) Ensar’dan ve Medine’nin meşhur iki kabilesinden biri olan Hazrec’dendir. Kendisi Uhud Savaşı’na yaşça küçük olduğu için katılamamış ancak Uhud’dan sonraki tüm savaşlara katılmış ve Rıdvan Biatı’nda da bulunmuştur.
Sahabeler arasında Bedir ehli olmak, o da olmazsa Rıdvan Biatı’nda bulunmak bir üstünlük göstergesidir. Çünkü her iki taife için de Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’den müjdeli haber gelmiştir. Bedir ehli hakkında Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
“…Allah’ın Bedir ehli hakkında bir bildiği var ki onlara, Dilediğinizi yapın, ben sizi mağfiret ettim” buyurdu.
Buhari 3983, Müslim 2494/161
Rıdvan Biatı’nda bulunanlar hakkında Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
“Rıdvan Biatı’nda ağacın altında bey’at etmiş olanlar Ashab-ı Şecere’den hiç kimse ateşe girmez” buyurdu.
Ebu Davud 4653, Tirmizi 4113, Müslim 2496/163
Genç ashabın en fakihlerinden olan Ebu Said (Radiyallahu Anhuma) Ensar’ın faziletli ve alim şahsiyetlerinden biriydi. Hanzala bin Ebi Süfyan’ın bildirdiğine göre Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in ashabının başından geçen durumlar hakkında Ebu Said (Radiyallahu Anhuma)’dan daha bilgili birisi yoktu. İmam Zehebi onun hakkında şu bilgileri vermektedir. Medine’nin fetva makamı olup kendilerinden orta miktarda fetva rivayet edilenlerdendir.
El-İhkam fi Usuli’l-Ahkam 2/87
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’den pek çok hadis rivayet etmiş ve rivayetlerinde güzel bir üslup izlemiştir. Yine Ebu Bekir, Ömer ve sahabeden bir guruptan hadis rivayet etmiştir. Rivayet ettiği hadis sayısı 1170 olup bunların 43 adetini Buhari ve Müslim ittifaken, 26 adetini Buhari ve 52 adetini de Müslim münferiden rivayet etmişlerdir.
Ebu Said (Radiyallahu Anhuma) çok talebe yetiştirmiş, ilmin yayılmasında vazifesini hakkıyla yerine getirmiştir. Kendisinden ise;
1) Abdullah ibni Abbas,
2) Abdullah ibni Ömer,
3) Cabir,
4) Ebu Umame ve
5) Ebu’t-Tufeyl (Radiyallahu Anhum) gibi ashabdan büyük zatlar ile;
6) Said bin Müseyyeb,
7) Tarık bin Şihab,
8) Şa’bi,
9) Nafi ve
10) Ubeyd bin Umeyr gibi tabiin büyüklerinden rivayette bulunan öğrencileri vardır.
Ebu Said (Radiyallahu Anhuma) Müslümanların arasında çıkan savaşlarda taraf olmayan nadir sahabelerdendir. Allah yolunda hiçbir kınayanın kınamasına aldırmamak üzere Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e bey’at eden 5 sahabeden biriydi. Diğerleri: Sehl bin Sa’d, Ebu Zerr, Ubade bin Samit ve Muhammed bin Mesleme’dir. Bu sebeple hakkı söylemekten çekinmezdi.
Muaviye döneminde Medine valisi olan Mervan bin Hakem ile bir bayram günü musallaya kadar geldiler. Mervan namazdan önce hutbe irad etmek için minbere doğru gitmek istediyse de Ebu Said el-Hudri (Radiyallahu Anhuma) bu hareket nebevi sünnete aykırı olduğu için onu namaz kıldırması için mihraba doğru çekti. Bunun üzerine Mervan:
−Senin o bildiğin terkolundu dediğinde Ebu Said (Radiyallahu Anhuma):
−Hiç de öyle değil, nefsim elinde olana yemin ederim ki benim bildiğimden daha hayırlısını yapamazsınız dedi ve onlarla namazı kılmadan dönüp gitti.
Müslim 889/9
Ashabı Suffe’den olan Ebu Said (Radiyallahu Anhuma) hicri 74 yılında 86 yaşında Medine’de vefat etmiştir.
Allah ondan razı olsun.
Babası Mes’ud bin Ebu Abdurrahman Gafil el-Huzeli olup cahiliye döneminde vefat etmiştir. Annesi ise Ümmü Abd (Radiyallahu Anha)’dır. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ve bazı sahabelerce annesine izafeten ibni Ümmü Abd diye de çağrılırdı.
Künyesi Ebu Abdurrahman’dır. İslam’dan önce dürüst bir genç olarak tanınan Abdullah, İslam’ın yayılışını işitir işitmez Müslüman olan ilklerdendir. Hatta bu hususta kendisi şöyle demektedir:
“Ben Müslümanların altıncısıyım. O zaman yeryüzünde altı kişiden başka Müslüman yoktu.”
Mu’cemu’l-Kebir 9/58, Keşfu’l-Estar 3/248
Evvela Habeşistan’a, daha sonra da Medine’ye hicret etmiştir. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ibni Mes’ud (Radiyallahu Anh)’ı Mekke’de Zübeyr (Radiyallahu Anh) ile kardeş kılmıştı.
Buhari Edebü’l-Müfred 568, Hakim 3/314
Kendisi Ashabı Suffe’den olup hazarda ve seferde Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’den hiç ayrılmamış, daima onun hizmetinde bulunmuştu. Bu sebeple fıkıhta, hadiste ve Kur’an kıraatinde en yüksek payeyi kazanmıştır. Abdullah ibni Mes’ud (Radiyallahu Anh) zayıf bünyeli ve cılız bacaklı olmasına rağmen Habeşistan’a ve Medine’ye olmak üzere iki hicret gerçekleştirmiş, Bedir’den itibaren bütün savaşlara katılmış, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in vefatından sonra da Şam bölgesi fetihlerine iştirak etmiştir.
Bir gün Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in isteği üzerine bir ağaca tırmanmış, bazı sahabe arkadaşları bacağının inceliğinden dolayı gülüşmüşlerdi. Bunun üzerine Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
“Kıyamet gününde mizanda Uhud dağından daha ağır gelecek olan bir ayağa mı gülüyorsunuz?” buyurdu.
Ahmed bin Hanbel Müsned 1/114, Mucemu’l-Kebir 9/970
Abdullah ibni Mes’ud (Radiyallahu Anh) ilimde önder, ümmetin de kurra ve fakihlerindendir. Bizzat Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in ağzından yetmiş küsur sure ezberlemiştir. Sahabeler Allah’ın Kitabı’nı en iyi bilenlerden birinin de Abdullah olduğunu bilmekteydiler.
Buhari 5094
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:
“Kur’an’ı şu dört kişiden alınız. Abdullah bin Mes’ud, Huzeyfe’nin azatlısı Salim, Muaz bin Cebel ve Ubeyy bin Ka’b’dan.”
Buhari 5094, Müslim 2464/116
Yine Abdullah ibni Mes’ud (Radiyallahu Anh) şöyle söylemektedir:
“Kendisinden başka ilah olmayan Allah’a yemin ile söylüyorum ki, Allah’ın Kitabı’ndan nerede ve ne hakkında indirildiğini bilmediğim hiçbir sure yoktur. Eğer Allah’ın Kitabı’nı daha iyi bilen, kendisine ulaşabileceğim birisinin olduğunu bilsem muhakkak ona giderdim.”
Buhari 5095, Müslim 2463/116
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle dedi:
“Seni alıkoymadıkça evimin örtüsünü kaldırabilir ve fısıltıları dinleyebilirsin. Bu girme iznindir.”
Müslim 2169/16, İbni Mace 139
Annesiyle birlikte Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in evine çok sık ve rahat bir şekilde girmesi sebebiyle Abdullah ibni Mes’ud (Radiyallahu Anh)’ın Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in ev halkından zannedilirdi.
Buhari 3535, Müslim 2460/110
Abdullah ibni Mes’ud (Radiyallahu Anh), bu büyük ve önemli fırsatı kendi lehine değerlendirerek ilimde büyük payelere ulaşmıştı. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in:
“İlmi dört kişiden alınız” dediği kişilerden birisi de oydu. Diğerleri Ebu’d-Derda, Selmanı Farisi ve Abdullah bin Selam’dır. Ebu Mes’ud (Radiyallahu Anh), Abdullah ibni Mes’ud (Radiyallahu Anh) hakkında:
“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in kendinden sonra geride Allah’ın Kitabı’nı ondan daha iyi bilen bir kimse bıraktığını bilmiyorum” demiştir.
Müslim 2461/113
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem), Abdullah ibni Mes’ud (Radiyallahu Anh)’ın Kur’an okuyuşunu çok beğenir, bazen ona Kur’an okuturdu.
Buhari 5150, Müslim 800/247
Yine bir gün Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
“Kim yeni indiği tazelikte Kur’an okumayı arzularsa Ümmü Abd’ın oğlunun kıraati ile okusun” diyerek onu taltif etti.
İbni Mace 138
Ömer (Radiyallahu Anh), Ammar bin Yasir ile Abdullah ibni Mes’ud (Radiyallahu Anh)’ı Kufe’ye gönderdiğinde yöre halkına yazdığı mektupta şöyle yazmıştı:
“Ben size Ammar’ı emir, Abdullah ibni Mes’ud’u da muallim ve vezir olarak gönderdim. O ikisi, Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in Bedir’e katılan ashabının seçkinlerindendir. Onları dinleyin ve peşlerinden gidin. Abdullah bin Mes’ud’dan faydalanma hususunda sizi kendime tercih ettim.”
Tabakat 3/225, Hakim 3/388
Meşhur tabiin imamlarından Mesruk (Rahmetullahi Aleyh) ise:
“Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in ashabıyla yakın ilişkiler içinde bulundum ve içlerinde altı kişinin ilmin doruğuna ulaştığına tanık oldum. Bunlar Ömer, Ali bin Ebi Talib, Abdullah ibni Mes’ud, Zeyd, Ebu’d-Derda ve Ubeyy (Radiyallahu Anhum)’dur.
Sonra bu altı kişi ile yakınlık kurdum ve bunların ilimlerinin Ali ile Abdullah ibni Mes’ud (Radiyallahu Anh)’da zirveye ulaştığını gördüm” demektedir.
Siyeru A’lami’n-Nübela 1/493
Kufe halkı, Abdullah ibni Mes’ud (Radiyallahu Anh)’a öyle bir sevgi gösterdi ve ona öyle bağlandı ki, onların bir insanı sevme konusundaki bu ittifakları olağanüstü boyuttaydı. Zira bu halk kavgacı ve isyankar bir yapıya sahip olup barış ve sükunete hiç dayanamazlar. Nitekim Ali bin Ebi Talib döneminde yaptıkları tarih sayfalarında halen mevcuttur.
Abdullah ibni Mes’ud (Radiyallahu Anh) kendisini Osman (Radiyallahu Anh)’ın azletmesine kadar 17-18 yıl Kufe’de görevini sürdürmüş, bunun neticesinde Hanefi mezhebinin itikadi ve kelami kısmı dışında temelleri onunla Ali (Radiyallahu Anh)’ın rivayetleri ve fetvaları üzere bina edilmiştir. Zaten her ikisi de sahabenin en çok fetva veren 7 kişisi arasında bulunmaktadır.
El-İhkam fi Usuli’l-Ahkam 2/78
Bilindiği gibi Hicaz Arabistan fıkhı da Ömer, Aişe, İbni Ömer ve İbni Abbas (Radiyallahu Anhum)’un rivayet, hüküm ve fetvalarına dayanmaktadır. Abdullah ibni Mes’ud (Radiyallahu Anh):
“Bedenine dövme yapan ve yaptıran, yüzünün tüyünü yolan, dişlerinin arasını ayırtarak Allah’ın yarattığını değiştiren kadınlara Allah lanet etmiştir” dediğinde Ümmü Ya’kub isimli bir kadın:
−Ben Kur’an’ı okudum ve bu söylediklerine rastlamadım diyerek itiraz etmişti. Bunun üzerine Abdullah ibni Mes’ud (Radiyallahu Anh) eşsiz ilmiyle kadına şöyle cevap vermişti:
−“Sen Kur’an’da “...Rasul size ne verdiyse onu alın ve size neyi yasak ettiyse ondan da sakının.” Haşr 7. ayetini okumadın mı? Şüphesiz ki Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bu kişilere lanet etti.”
Buhari 4846, Müslim 2125/120
Büyük bilginlerden olduğu herkesce bilinen Abdullah ibni Mes’ud (Radiyallahu Anh) az hadis rivayet ederdi. Bu da hadis metinleri hususundaki titizliğinden ve üstün takvasından ileri gelirdi. Lafızların zabtına son derece ihtimam gösterir, rivayette şiddetli davranır, öğrencilerini de nasların lafızlarını zapt etmede gevşeklikten men ederdi. Amr bin Meymun (Rahmetullahi Aleyh)’den şöyle rivayet edilmiştir:
“Abdullah ibni Mes’ud (Radiyallahu Anh) her Perşembe günü ders yapardı. Onunla buluşmayı hiç kaçırmazdım. Bir yıl boyunca Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’den hiç hadis rivayet etmediği olurdu. Herhangi bir şey hakkında kimseye Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu dediğini işitmedim.
Yalnız bir akşam Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu dedi ve hemen başını öne eğdi. Biraz sonra ona baktım ki, gömleğinin ilikleri çözülmüş, gözleri yaşlarla dolup taşmış ve boyun damarları şişmiş vaziyetteydi. Müteakiben:
Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) böyle veya buna yakın buyurdu dedi.”
İbni Mace 23, Hakim 3/314
Nitekim onun açtığı bu çığır gerek kendi talebeleri ve gerek diğer hadisçiler için zamanımıza kadar uyulan ilmi bir sünnet olmuştur. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e devamlı refakati, kuvvetli hafızası ve üstün ilmine rağmen hadis rivayetindeki bu titizliği sebebiyle kendisinden yalnız 848 adet hadis rivayet edilmiştir.
Cevamiu’s-Sire 258
Bunlardan 64’ünü Buhari ve Müslim ittifaken, 21’ini Buhari ve 35’ini Müslim münferiden sahihlerinde rivayet etmiştir. Her biri ilimde ayrı birer şöhret olmuş Alkame, Esved, Mesruk, Ubeyde, Haris, Kadı Şüreyh gibi tabiin imamları başta olmak üzere birçok öğrencisi kendisinden ilim almışlar ve bize ulaştırmışlardır. Allah onlara rahmet etsin.
Bütün bunlarla birlikte Abdullah ibni Mes’ud (Radiyallahu Anh)’ın insan olmasının bir gereği olarak yaptığı bazı aşikar hataları vardı. Onun ilimdeki yüksek derecesini ikrar ederek, ilmi emanet gereği bilinmesi gereken bu hataları belirtmemiz gerekmektedir:
1) Kur’an’ın toplanıp tek bir mushaf haline getirilmesinde Osman (Radiyallahu Anh)’a muhalefet ederek kendi mushafını vermemiş ve öğrencilerine de vermemelerini emretmiştir.
2) Felak ve Nas surelerinin sure olmadığını söylüyor, onları dua kabul ediyordu.
3) Rükuya giderken ve rükudan kalkarken ref’ulyedeyn yapmayı elleri kaldırmayı terk etmişti.
4) İslam’ın ilk dönemlerinde cemaat iki kişi ise biri imamın sağında, diğeri solunda dururdu. Daha sonra bu durum nesholundu ancak Abdullah ibni Mes’ud (Radiyallahu Anh) bunu terk etmedi.
5) Yine İslam’ın ilk dönemlerinde yapılıp daha sonra nesholunan rükudaki tatbik fiilini ellerin dizlerin arasında birleştirilmesini terk etmeyerek ısrarla devam ettirdi.
Güzel hal ve hareketi, meslek ve meşrebi ve sireti yönünden ashabdan Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e en yakını olan Abdullah ibni Mes’ud (Radiyallahu Anh) ince yapılı, kısa boylu ve fazlaca esmer biri idi. İbadetlerine son derece düşkün ve Sünneti Seniyye’nin yaşanan bir numunesiydi. Bid’atlerle mücadele eder, sünneti yaşatmaya son derece gayret ederdi.
Abdullah ibni Mes’ud (Radiyallahu Anh) Kufe’de muallim iken kendisine, mescitte bir gurup insanın toplanarak aralarındaki bir adamın yönlendirmesiyle toplu halde zikir yaptıkları ve bu zikirlerini yanlarındaki taşlarla saydıkları haberi ulaştı. Derhal mescide gidip hallerine bizzat şahit olunca bu yaptıklarının bid’at olduğunu anlatarak, bu amellerinden sevap kazanamayacaklarını belirtmiş ve:
“O taşlarla ancak günahlarınızı sayın! Yazıklar olsun size ey Ümmeti Muhammed! Ne çabuk helak oldunuz? Nebinizin sahabesi henüz aranızda bolca bulunmakta, onun elbiseleri eskimemiş, kapları kırılmamış olduğu halde böyle yapıyorsunuz. Nefsim elinde olana yemin ederim ki, sizler kesinlikle ya Muhammed (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in dininden daha doğru yolda olan bir din üzeresiniz veya bir dalalet sapıklık kapısı açmaktasınız” demiştir. Onlar:
−Vallahi biz sadece hayrı elde etmek için bunu yapıyorduk dediklerinde ise:
−“Hayrı isteyen niceleri vardır ki onu hiç elde edemezler” diye karşılık vererek onlardan yüz çevirmiştir.
Darimi 1/23/210
Bu hadiste anlatılan durumun günümüzde mevcut olduğuna ve bazı cemaatlerin, net bir şekilde bid’at diye adlandırılan ve şiddetli bir üslupla yasaklanan bu ibadet şekline büyük önem vererek devam ettiklerine dikkat çekiyor.
İşte bundan dolayı kardeşlerimden Allah için, Abdullah ibni Mes’ud (Radiyallahu Anh)’ın sözlerine kulak vererek bu yaptıklarını terketmelerini, Kur’an ve Sahih Sünnette gelen meşru ibadet şekillerine yönelmelerinin gereğini hatırlatıyorum. Çünkü Ehli Sünnet alimlerinin ittifak ettikleri kaidelerden biri de şudur:
‘İbadetlerin kabul şartı üçtür:
1) Allah’a iman etmek ve O’nu birlemek,
2) İbadetin ihlasla yalnızca Allah için yapılması,
3) Sünnete uygun olması.’
Ayrıca, sahih hadislerde Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
“Allah-u Teâlâ’nın, bid’at sahiplerinden o bid’atlerini terkedene kadar tevbe etmelerine engel olacağını, her bid’atın dalalet, her dalaletin de ateşte olduğunu ve bid’at amellerin reddolunacağını kendilerinden kabul edilmeyeceğini bildirmiştir.”
Et-Terğib ve’t-Terhib 1/110, Buhari 2492, Müslim 867/43
Kufe’de bıraktığı ilmin eserleri asırlarca silinmemiştir. Kendisinin fakir olması sebebiyle eşi Zeynep (Radiyallahu Anha)’nın zekatını alırdı.
Buhari 1389
Abdullah ibni Mes’ud (Radiyallahu Anh) Rebze’de yalnız başına vefat eden Ebu Zerr (Radiyallahu Anh)’ın cenaze namazını kılarak defninde bulundu. Sonra Medine’ye geldi ve orada hastalandı. Hicri 32. yılda 60 yaş civarında Medine-i Münevvere’de vefat etti. Cenaze namazını bizzat halife Osman (Radiyallahu Anh) kıldırdı ve Cennetu’l-Baki’ye defnedildi.
Allah ondan razı olsun ve makamını Firdevs Cenneti, bizi de kendisine komşu kılsın.
Arap’ın en kurnazlarından olan Amr bin As’ın oğlu olan Abdullah, Kureyş kabilesindendir. Künyesi Ebu Muhammed olup annesinin adı Rayta binti Münebbih’tir. Babasından önce Müslüman olmuştur. Mekke fethinden evvel babasıyla beraber hicret etme şerefine nail olmuştur. Babasından 12 yaş küçük olduğu rivayet edilen Abdullah bin Amr (Radiyallahu Anh) uzun boylu ve kırmızı tenliydi. Bilekleri gayet güçlüydü.
Babası zeka, deha ve kurnazlıkta üstat olduğu kadar o da abid, zahid ve her şeyi aşikar olmada yüce bir mevkiye sahip üstat idi. Sahabeler arasında takvaca en üstün olanlardandı. Hatta her gece sabaha kadar namaz kılar ve Kur’an’ı hatmeder, her gün oruç tutardı. Babası Amr bin As bu durumu Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e bildirdiğinde Abdullah (Radiyallahu Anh)’ı çağırttı, kendisine gelen haberi ondan sorarak doğruladı ve Abdullah’ın:
“Daha fazlasına gücüm yeter!” diyerek yaptığı ısrarlara rağmen Kur’an’ı azami 3 günde bir hatmetmesini emretti. Sebep olarak da 3 günden kısa sürede okuyanın Kur’an’ı anlamayacağını zikretti. Oruç hakkında da azami olarak Davud (Aleyhisselam)’ın orucunu yani bir gün oruç tutup bir gün iftar etmeyi emretti ve bunun, oruçların en faziletlisi olduğunu belirtti.
Gece namazı hususunda ise Allah’a en sevimli namazın Davud (Aleyhisselam)’ın namazı olduğunu, Davud (Aleyhisselam)’ın gecenin ilk yarısında uyuduğunu, müteakiben üçte birinde namaz kıldığını ve son altıda birinde gene uyuduğunu bildirmiştir.
Kendi sünnetinin ise gecenin bir kısmında namaz kılıp bir kısmında uyumak, bazen oruç tutup bazen tutmamak ve eşleriyle beraber olmak olduğunu söylemiş ve:
“Herkim benim sünnetimden yüz çevirirse benden değildir” buyurmuştur. Abdullah (Radiyallahu Anh) yaşlanıp da kendine nezrettiği bu ibadetleri yapmakta zorlandığında hayıflanır ve:
“Keşke Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in bana verdiği ruhsatları kabul etseydim!” der dururdu.
Buhari 1087, 5147, Ahmed bin Hanbel Müsned 2/158, Tirmizi 3119
Abdullah bin Amr (Radiyallahu Anh)’ın üstünlüklerinden biri de ilme olan merakı ve tutkusuydu. Hicret ettikten sonra Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in dizinin dibinden ayrılmamış, bu sayede ondan birçok hadis işitmiş, ezberlemiş ve diğer sahabelerden ayrı olarak da yazmıştır.
Onun yazdığı bu hadis mecmuasının adı Sadıka’dır. Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in, kendisinin sözlerini yazmasına ilk müsaade ettiği kişi olan Abdullah’ın ilmine muksirunun ilki olan Ebu Hureyre (Radiyallahu Anh)’da şahitlik ederek:
“Abdullah bin Amr’dan bildirilenler hariç tutulursa sahabenin içinde benden daha çok hadis rivayet eden olmadı. Abdullah yazardı, ben ise yazmazdım” demiştir.
Buhari 267
Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in başlangıçta hadislerin yazılmasını nehyetmesinin gayesi, sahabelerin ilgilerinin sadece Kur’an’a yönlendirilmesi ve Kur’an’ın yazılması suretiyle Sünneti Nebevi ile karıştırılmadan ayrı bir konuma kavuşturulması ve iyice kalplerde yer ederek öğrenilmesi, ezberlenmesidir.
Bu amaca ulaşıldıktan ve Kur’an birçok sahabe tarafından hıfzedilip öğrenildikten sonra karışma ihtimali ortadan kalkmış ve hadislerin yazılmasına izin verilmiştir.
Abdullah bin Amr (Radiyallahu Anh)’ın rivayet ettiği hadis sayısı 700’dür. Bunlardan 17’sini Buhari ve Müslim ittifaken, 8’ini Buhari ve 20’sini de Müslim münferiden rivayet etmiştir. Oldukça fazla öğrencisi vardı. Zehebi’nin Siyer’de bildirdiğine göre 82 kişi Abdullah’tan hadis rivayet etmiştir.
Kendi dili Arapça’dan başka İbranice’yi de bilirdi. Tevrat ve İncil’i tetkik etmiş ve onlarla Kur’an arasında mukayese yapmıştır.
Ali (Radiyallahu Anh) ile Muaviye arasında çıkan fitnede babasıyla beraber hareket ederek Muaviye’nin yanında bulunan Abdullah bin Amr (Radiyallahu Anh) şöyle demiştir:
“Benim Sıffin olayı ile de, Müslümanların birbirleriyle çarpışmalarıyla da ilgim yok, bunları onaylamıyorum. Keşke bu olaylardan önce ölseydim. Vallahi bu olayda hiç kılıç sallamadım ve hiç ok da atmadım.”
Tabakat 4/266
Peki, Abdullah (Radiyallahu Anh) bu fitneleri tasvip etmediği halde neden taraf olmuştu, hem de hak cephesine karşı? Bunun cevabını da yine kendisi vermektedir.
Abdullah bin Amr bin As (Radiyallahu Anh) Muaviye’nin yanında olduğu bir sırada yanlarına iki adam girip Ammar bin Yasir (Radiyallahu Anhuma)’yı hangisinin öldürdüğü hususunda münakaşa ettiler. Bunun üzerine Abdullah bin Amr bin As (Radiyallahu Anh) şöyle dedi:
Birbirinizi bundan dolayı tebrik edin! Çünkü ben, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in şöyle buyurduğunu işittim:
“Ammar’ı tağut (yani haddi aşmış taşkın) bir gurup öldürecek!”
Bunun üzerine Muaviye, Amr bin As’a, oğluna sahip olmasını söyledi ve Abdullah bin Amr bin As (Radiyallahu Anh)’a şöyle dedi:
Bizimle beraber işin ne öyleyse? Abdullah bin Amr bin As (Radiyallahu Anh)’da onlarla bulunuş sebebini ve halini şöyle beyan etti:
“Babam beni bir meselede Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’e şikâyet etti de Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’de bana şöyle emretti:
“Sağ olduğu müddetçe babana itaat et!”
Ben de bu emir sebebiyle burada sizinleyim. Ancak çarpışmıyorum!
Ahmed bin Hanbel Müsned 2/164
Allah hatasını affedip niyetinden dolayı onu mükafatlandırsın. Ömrünün sonunda gözlerini kaybeden bu büyük alimin vefat yeri ve tarihi hakkında çokça şeyler söylenmekle beraber hicri 65 yılında 72 yaşında vefat ettiği ve evine defnedildiği bilgileri daha sahihtir. Mısır’da vefat ettiği söylendiği gibi Şam’da, Taif’te ve Mekke’de vefat ettiği de söylenmektedir, Allah-u a’lem.
İslam dininin ikinci kaynağı olan hadislerin binlercesini Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’den işittikleri şekilde rivayet edip bizlere ulaşmasını sağlayan muksiruna selam olsun...
Sayılarının 114.000’e ulaştığı rivayet edilen ve Allah’ın kendilerinden razı olduğunu bildirdiği ışık saçan sahabenin tamamına selam olsun...